2010/12/31

yeni yıl demişler ve sormuşlar

sanırım 2008 yılına belkide 2007 ye ait bir yeni yıl hatırası.böyle bir mime böyle bir resim eklemek istedim.. şimdiden herkese mutlu yıllar...

blogumun son zamanlardaki sıkı takipcisi crazywomenrosemary beni mimlemiş.ben pek mim olayını sevmesemde.bana iletisindede bunu belirtince mime karşılık vermemezlik yapmak istemedim.hadii bakalım başlıyoree(!)
*yeni yıla nasıl ve kimlerle girmek istiyorsun?
bunu bu sene hiç düşünmedim ama yanımda sevdiğim insanlardan bazılarının olması yeterli.Dışarda girmeyi isterim evde girersen evde geçermiş tüm yılın diye bi saçmalığa inansamda sanırım evde girmek kaderim olacak.
*yeni yıldan beklentilerin nelerdir?
- sevdiklerimin mutluluğu falan diye bişey demem bunu sadece yeni yılda beklemiyorum nefes aldığım her an bunu isterim zaten.yeni yıldan farklı tek beklentim.istediğim bölümde ve istediğim okulda devam edebilmek.. o nedenle sabır,şans ve yetenek beni bulsun ve istediğim yere yerleştirsin.
*yeni yıl sence ne demektir?
- sabaha kadar içmek için geçerli bir sebep.

*yeni yılda ne olursa mutlu olursun?
-elimdeki bir şişe baileysle fındıklı rıhtımından üsküdara bakmak ve evet ersinin taktiğini denedim ve oldu diyebilmek.evet mutlu olmak için tam da istediğim bu.
*yeni yıla dair mesajın nedir?
-böyle mesaj falan durumu olunca kendimi birden ulusa sesleniş modunda hissettim ama ben ulusa seslenirsem bir daha toparlanamaz gibime geliyor.

mutlu olun işte ya.. her ne halt yaparken mutlu oluyorsanız onu yapın ve mutlu olun.

benim için dua etmeyi unutmayın 2011 de güzel sanatlara girebileyim.girmezsem göynüklerdeki çobanımı bulup evlenicem.türümü devam ettirmem sadece beni değil,sizide riske sokabilir(!) çoluğunuz çocuğunuz benim evlatlarımla arkadaş olabilir ve bu lanet ebediyete kadar sürüp giden bir çıkmaza dönüşebilir.o nedenle çok içten dua edin..

ben kimseyi mimlemicem..bunu devam ettirmek isteyen her üyeme açıktır!


2010/12/22

günahların götürdüğü pişmanlıklar



gökyüzünü çekip içime,saatlerce durabilirim...
burada-orada- senin kokuna sahip heryerde...
bir sessizlik ardından gelen ani sensizlik...
göğe bakıp dilendiğim geceler...
özlemenin yanak kızartıcılığında
dönememenin pişmanlığı...
kulak memesindeki diş izlerinde saklıydı günahlar
rengi karışmış bir çarşaf,
belli üzerinde ilk defa uyunmayacak...
bir erkeğin gözyaşlarını rujuyla imzalayan bir kadın..
penceremdeki sardunyanın kokusu hala burnumda
perdeyi aralasam ulaşabilecek gibi yakın
oysa geçmiş kadar ne kadar uzakta...
ömre değip geçen insanlar gibi.
kiminin pişmanlığıyım ben
kimi pişmanlığım tüm cesaretsizliğimle.
yinede içinde bir sen,
iyiki ordaymışsın
iyiki yanımdaymışsın..
bir mavinin içine saklanmış,
bisikletimin sepetindeki cüce...
severdik
mutlu olurduk...
belki uçurtmaları sayabilirdik
zaman yetmedi bize..
yeni bir çarşaf serdi otel görevlisi tüm hızıyla
gitme vaktinin habercisiydi...
gittik bizde..kimse görmeden!
bir kuzgunun kanadındaki
lacivert tüyde saklı artık
tüm günahlar ve sevaplar
belki günün birinde düşerde boşluğa
tutar onu mavi bir uçurtma
kimbilir...
günahlarda saklıydı tüm pişmanlıklar
sevaplara yaklaşmak için miydi bunca söylediğimiz yalan.

2010/12/18

kokuyu duymuştu çocuk

küçük bir oyunun içindeydik aslında
ters çevirdiğinde karların döküldüğü
müzik çalan minik bir küre aslında
içindeki küçük ahşap evde yaşıyordum...
bahçesindeki kuyudan çekiyordum suyumu
mutluydum dünyamda...
sessizliğimi bozmaya çalıştığınız an
değişti aslında tüm gerçekler...
çocuk cam küreyi düşürüp kırdığında
küçük kırık cam parçasının sapladınğı parmağından da
cam küredeki minik kırıktan da
aynı hızda boşalıyordu kan...
durdurmak imkansızdı artık
tüm kar taneleri kırmızıya boyanıyordu
evin bacası tütmüyordu...
parmağındaki kanı durdurmak için
kanını yalamasıyla başladı tüm oyun
büyüdüğünde ise oyun çoktan
sona yaklaşmıştı...
kan kokusunun güzelliğiyle büyülendim
yavaşca tüm bedenimi yedim
ilk önce beynimi yemeye çalıştım..
aynaya bakarak ufak parçalar koparıyordum
başta düşüncelerimide yediğimi
böylece herşeyi unutacağımı düşünmüştüm
öylede oldu aslında...
unuttum herşeyi
insan olduğumu
mutlu olduğumu
sonra bacağımı kesip yemeğe çalıştım
tadının iğrenç olduğunu düşünsenizde
değildi,lezzeti tarif edilemezdi..
vücudumdaki her noktadan bir ısırık alıp
açık yaraların yerlerini zımbaladım...
zor olsada yaralarım kapandı..
bazı uzuvlarım işlevini yitirsene buna razıydım
son ısırığımı kalbimden almak istiyorum
artık dünya zevklerinin anlamı kalmamıştı
son ısırığıydı kaaaaa....lll...b...iiii
kan kokusunun güzelliğine vardığında insan
geri dönüş imkansızdı artık
çocuk küreyi ters çevirdiğinde
kan damlaları sızıyordu ahşap zemine...
kokuyu duy..(ma) sakın.

2010/12/13

ışın kılıcımı getirin uleyn

delirmemek elde deil... ayakkabılarım su alıyo normaldir yazlıklar çünkü.. ayaklarım uyuşmuş durumda normaldir kış ortasında yazlık ayakkabıyla dolaşıyorum.culup culup diye bi müzik var...ayakkabıcıya sövüyorum normaldir ayakkabımı bitirmedi gebericem...
hayat garipleşti normaldir kendimi bulacak bile vakit yok.
ödevler birikti normaldir deli gibi ödev var
saatlerdir slayt yapıyorum çıldırdım normaldir... zaman etüdü,standart veriler,önceden saptanmış standart zaman,iş ölçümü,iş analizi hepsi karıştı heryerde farklı sıralamada...
slayt bitti bişe anlamadım normaldir sadece bitirmeye çalıştım..
çizim ödevlerinin yarısı duruyor normaldir okul ödevleriyle ilgilendim
maket duruyor bi halt yapmadım normaldir çizimle ilgilendim...
sadece bikaç gün boş durmayı özledim normaldir hiç boş anım yok...
çıldırdım arada kalan 3-5 dakikamı rubik küpe harcadım onuda çözemedim
eksik bişeyler var normaldir daha pazarlama hocasının özenle seçip bana verdiği nakit ineklerini yapmadım...
herşey bu kadar normalken benim bu kafamdaki anormallik niye bilemedim
ama normaldir devreler yandı sanırım...


2010/12/10

doğduk e doğdum

bugün doğurdu ya annem beni
kutlarım kendimi eşek kadar oldum

2010/11/28

bilyelerin bayramı bugün anne

bir derin çığlık atıyorum
bir an olsun kendime gelebilmek için.
o küçük erkek çocuğu geliyor gözümün önüne
tek derdi yalnızca bilyeleriydi.
günlerce durmadan oynayabilirdi
renkler izlerdi parlak daireyi
ışıldardı içinde bilinmedik hayatlar
durdu çocuk.. tek söz söylemeden
tüm bilyeleri dağıldı odaya
ahşapta tıkırtılara neden olmuştu
o an değişti herşey...
bir çöp poşetinde hayatlar
kanlı ellerinde artık bedenler
paramparça olmuş ruhların
cam kırıkları kesmiş ellerini çocuğun
bir neşteri saplayıp mutluluğu arıyor
hangi bedenin içine saklanmış
bir bir çabalıyor...
bedenine uygun kalbi bulmaya çalışırken
ardında bıraktıkları, savruluyor ahşap zemine
ayakları kayıyor her seferinde
bir parça neşter izi de kendi bedeninde
akan kanın kokusu sarıyor etrafı
sineklerin bayram günü bugün anne
yalnızlığın çanlarını duyuyor musun
dinle anne gülen akbabaları
bedenimden dışarı çıkan kurtları gördüğünde
korkma anne iyiyim ben
sevmeye çabalıyorum sadece
elimde kalmış sarı bir saç topağında
gördüğüm kırmızılıktan korkuyorum
birini arıyorum anne sana benzeyen
senin gibi tenime usul usul değen
benimle birlikte kolunu göğe kaldırmış
bilyelerimdeki hayatları görebilen biri
özür dilerim anne
çook beden parçaladım
ellerimde kan lekeleriyle büyüyorum
sevmeyi öğretmek isterken
nefretle dolduğumu hissediyorum
üzerinde kanı tutmayan bilyelerde
kırmızı lekeler var artık.
bulaştım bir kere zehire
ne ben sevebilirim,
ne de neşterimi sapladıklarım
yeni bir ben olmalıyım şimdi anne
mezarının içinde doğmalıyım
sarı saçlarına dokunamıyorum anne
ellerimdeki kanları toprakla yıkamalıyım..
biraz sonra geliyorum anne yanına
önce neşteri kalbimde saklamalıyım
kimse bulamasın bilyelerimi...

2010/11/18

televizyonda zırt pırt banu alkanın kaldıramazsan kaldırırlar gülüm şarkısı çalıp.beynimde uğultulara sebep olmasından mıdır nedir dünyayı kurtaran mal edasında ıvır zıvır cümle topluluğunda benimde payım olsun istedim.
ama hevesim kaçtı yazmıcam!

2010/11/13

penceredeydi giz

fenere bakardı evimin penceresi
sardunyalarım vardı...
her akşam bir adam orada dururdu
saatler birbirini kovalar o yinede orada
izlerdim sesimi çıkarmadan
başta perdenin ardından
sonra kendimi göstermek istercesine
pencerenin tam kenarından
farketmezdi benim varlığımı
düşünceliydi adam
vardı zihninde dibe itmek istedikleri
dalgalanırdı deniz o gelince
hayatındaki mutsuzluğunu
deniz alıp götürmek isterdi sanki
dalgaların sesleri bile değişirdi o gelince
adam yalnızlığa yıllarca devam etti
hergün aynı saatte aynı yere gelip
aynı şeyleri düşündü...
bense farkına varmadan alışmıştım varlığına
onun yüzünü bile görmemiştim
sadece fenerin ordaki duruşuydu
zihnime yer eden.
bazen kokusu gelirdi burnuma
okyanus gibi kokardı adam..
rüzgar gülünün kırılganlığıydı üstündeki
fenere sığınırdı benim gibi...
ağlardı bazen kimsenin görmediği fenerde
yüzünü görmesemde bilirdim ağladığını
düşerdi omuzları yavaştan...
düğümlenirdi boğazım o an
yanına gitmek istesemde
adımlarımı tutardım...
adam;
severdi bi kadını tüm pişmanlığıyla
başka bir kadın;
severdi onu uzaktan tüm utangaçlığıyla
bambaşka bir kader vardı masalda
çoktan yazılmıştı sonu...
adam bir daha deniz fenerine gelmedi.
bırakmıştı ardında tüm duygularını
kadın sardunyasını kokladı hergün
bir serçe gibi baktı fenere
ürkütmeden sessizce...
yıllara yenik düştü kadın...
bir mezar kaldı ondan geriye
kimsenin bilmediği fenere bakan.

2010/10/17

biri dokunuyor ya sana

seni düşünüyorumda içim sıcacık oluyor
bakışların geliyor aklıma
bir ağacın en güzel yaprağında
bazen bir suyun en güzel yansımasında
birden ortaya çıkıyorsun
birden ürpermeye başlıyor içim
seni düşünüyorumda biri var
birinin sana dokunma ihtimali
o an donuyor içim
kaskatı kalıyorum
sana hikayeler yazdım ben
birbirinden güzel masallar
sonlarını sana bıraktım sen yaz diye
bilmekse imkansızdı senin hikayeni
baktığımda balkabağından farksızdım
zaman çoktan 12 yi geçmiş
masalın sonu bile gelmişken
yazıyorum...
seni buluyorum
aklıma gelen en güzel cümlelerde.
bulmaksa yetmiyor kabusları dindirmeye
sen gidiyorsun şimdi
en güzel cümlemide yanında götürüp
şimdi sen lanetliyorsun ya beni
başkasında seni göreceğim düşler
ruhumu kanatan derin yaralara gebe günler
sana dokunuyor ya biri o an ölüyorum ben
öldüğümü görende ölümü getirende
bir yudum şarapta saklıyken
sana dokunuyor şimdi biri
benim bedenimde can bulurken sen.
kedimi yan konaktaki ulaşım kargo şirketi almış.karnı tok sırtı pek.boynunada boncuklu yeşil bir tasma almışlar. yinede evlat bu be özlüyorum.konaktan çıkmıyoda prenses göremiyorum.pek buruğum.bi evim olmamasının bedeli bu kadar ağır olmamalıydı yeaa

zaman

hızla bi o kadar yavaş,
hatırlıyorumda seni sonra kendimi
ne uzun zaman olmuş değişeli
belkide değiştirmeye zorladığımız
tadı damağımızda kalan o günleri
küçük su birikintisindeki yansımalar
artık baktığımda göremez olmuştum seni
oldu dimi gül yüzünü görmeyeli
parmak hesabını geçen zamanlar...
yüzünü defalarca çizmiştim aslında
bazen sadece gözlerini...
cümleler kurdurmuştum onlara
çoğunda artık kendimden emindim
bittiğine tüm duyguların.
görünce neden böyle oldu
defalarca parfümünü alıp bitirmiştim oysa,
burnuma geldiğinde kokun
bozuldu işte tüm ezberlerim...
bigün görürsem yüzünü
bakmayacaktım gözlerine bi an bile.
ama kaçırmaya bile uğraşmadım...
ne saklamaya ne saklanmaya
gücü yoktu bendekilerin...

neyse;
anlıktı tekrar gökyüzünün mavi oluşu
dönmek gerek boyama kitabına
cümleler kurmayada mecalsizim
bilirim her gördüğümde ilk gün olur.
ondan bakarım yürürken bağcıklarıma
an olurda gözlerine rastlarım diye.
bilirim değişmez yüzünü gördüğümde
içimde ürperen düşlerim
yinede anlamak güç değil
gelsende olamayız eskisi gibi
bunca beden varken ayaklarımızın altında.

2010/10/16

baykuş benide alsana!

mimar sinanda bölümümü soran çocuğa sadece EnD.Tas demem sanki mimar sinanda o bölümü okuyomuşum havası yarattığı gözümden kaçmadı değil.yinede bu duruma engel olmadım.okulda pek güzelmiş içine girince anladım çıkasımda gelmedi.heykel atölyesindeki çamurların paçamı rezil etmesine başta bozulsamda sonradan hoşuma gitti.yav denize karşı bi okul yapıılır mı ya giden var gidemeyen var tarlaya bakan okulumdan iyice nefret edebilirim.ettimde sanırım.
okulun içine girip uzun yıllar mezun olmama isteği olanlarıda anladım artık benimde böyle bi isteğim var.gerekirse çoluğumla çocuğumla giderim.tabi önce bi kazanmak lazım.pek bi zor!rafta kalan istekler kısmında yerini hızla alacak gibi durmakta.

2010/10/12

mimvari!

bu mim olayını pek sevmiyorum ben.yinede madem başımıza geldi yerine getirelim. fakat hayatımızda böle ekşınlara gerek yuk gibi.bilinen sorulara bilinen cevaplarımla geliyorum.

lakabın var mı varsa nedir?
- en bilineni poki sonra poko sonra poke bunlar böle derece atlayarak giderler he bide hep cüsseli insan olduğumdan işte ne bilim şişko et yemek falan diyede seslenildiği olmuyo deil.
son zamanlarda dilime dolanan şarkı?
- valla pek bi alakasız bi şarkı olacak ama Tarkandan gel gel acımıcak diye bi tantana var pek bi dilimizde.
en son ,ne zaman ve neye aşık oldun?
- aşk mıdır bilemem ama uzun zaman önce ve uzun yıllar süren bir takıntı halim olmup yeni dönemde son bulmuştur.yıllarca adını saklayıp burda ötecek deilim.üstüne alkol bile almadan.
he bide kaçamak cevap vereyim dersemde mavi bisiklete aşık oldum yıh yıh
-en son okuduğun kitap film ?
valla kitaba yoğun düşkünlüğüm yok ama elimde bi sayfasını okuyup devamını bi türlü getirmeye fırsatım olmayan.pek kadim arkadaşımın hedayesi posta kutusundaki mızıka duruyo.
ama bu soruya keşke dergi deseydiniz daha dün leman penguen uykusuz hatimim vardı.
film dersen seni uzaktan sevmek diye bi filme gitmiş bulunmaktayım.uzaktan sevgi buysa yakından nasıl olacak diye düşündürmedi deil.
son zamanlarda en çok özlediğin?
- annem dersem zayıf yanımı anlayacaksınız. bide ev özledim ulan kendi evim kendi düzenim.halısıyla,yatağıyla,kendi bardağımla tek başıma kullandığım tuvaletimle.benimde artık bi evim olsun odam olsun ne bilim çok doluyum bu konuda daha fazla konuşamıcam.
-bir günlüğüne ünlü biri ?
ımm bu soruyu çok düşüdüğüme göre istediğim biri yok! ii böle ii bi günlük olacak işten hayır gelmez zaten.
-yarın sabahki ilk planın ne?
uyanıp tuvalete gitmek.güne hep böle başlarım genelde.bide planı yabancılar yapar yok böle bişi benim memleketimde.
-en sevdiğin huyun?
kendimle barışık olmam.off bu ne en sevdiğin huy diye bişey mi olur direk yanlı bi cevap vermemi istiyorsunuz.bi kere insan kendini kayırır.lan kendimim işte her halimi severim yok bunu sevmiyorum diyip kendimi rencide edecek halim yok.
şu anki bölümünde /mesleğinde olmasan ne olurdun?
- valla bunun cevabı çok net boş gezerdim. öle onu olurum bunu olurum demekle olunmuyor bu ülkede.ben bu bölümde okuyabilmek için yıllarca boş durdum demekki bunun dışında istediğim bişey yok.olmasa bi bok olmazdım gerçi olduğundada bi bok olmuyorum.demekki benden bi bok olmaz.bokuuum.
okurkan en zevk aldığın blog?
bunun cevapları çok net aslında ama söylemicem.ve ben kimseyi mimlemicem.ne bu böle arkaşının üstüne sümük sürer gibi ıı ıhh hoş deil.

çok okuma fırsatım olmadı yazdıklarımı derse yetişmeliyim.bence zaten geç kaldım bile!

2010/10/10

küflü ruhların temizlenişi!

sen hiç görmedin desem
klasik cümlelerle süslesem yazımı...
kendimi değiştirsem...
siyahımdan ayrılıp
kırmızılara akıtsam ruhumu,
yanımda olur muydun?
sen yanımdan geçerken
belli belirsiz kokunu çektiğimde
günahın büyüğüne düştüğüm
sessizce durup hiç ağlamadığım.
o anları geride bırakmak.
evet güzel değildim
kuramadım da güzel cümleler...
alışkın değildim senin gibi
gidişine kurabildim tek cümle.
''ağaç küser mi toprağa'' dedi bi filmde kadın.
bende bi an olsun küsmedim sana.
senin meyvelerinin toprağı olurken
kirlenmedi bile zihnim...
bedenimde can buldu parçaların
senin kokun vardı ya
gözümü kapatıp teslim oldum.
evet! geçti artık tüm cümleler için...
dilimdeki en güzel cümleyi
ağzımda defalarca çiğneyip yutkundum...
boğazımdan süzülen ekmeğin en kıtır yeri gibi
yavaş yavaş yol alırken
hafif kan kokusu damağımda...
ve biraz yaş geldi gözümden,
temizlenmek için...
bilerek kurmadım sana yuttum...
zaman geçti zaten dön demek için
omzumdan son bi kez baktım düne...
belki noktalamamda giz ama
inan yerinde yoksun...

...küflü ruhlarız artık
biraz boya ile yenileniriz...
hiçbirşey olmamış gibi devam ederken
altta saklı artık gizimiz...

2010/09/26

gitmekle beraber gitmek.



evet gidiyorum..
ne hissettiğimden tam emin olmamakla birlikte biraz daha dursam iyiydi galiba diyebilirim sanırım.bütün yazımı bi orda bi burda geçirdiğimden olsa gerek nası geçti onca zaman anlayamadım.okul açıldı hani sevdiğin bi yere gitsen o zaman daha bi içten gideceksinde.işte ben bu memleketi sevmiyorum kardeşim.gitmeden 8 kişilik odanın gerginliğimi desek böyle ayaklarım yine geri gitmekte.istemediğin yere niye gidersin diye söyleyebilirsinizde napalım be kardeş katlanıcaz.tam istediğim yere gelmem için uzun uzun zamanlarım var.
şu aralar kafamda olan tek düşünce şu 1 yıl... bu zaman benim için çok önemli.yığınla sınav yığınla yapılması gereken plan var.tabi bide onca zaman hırpalanıp olmama ihtimalleride varki bu hiç aklımdan çıkmayan kısmı.fındıklıda okuma hayali ruhumu alıp götürüyor.(tabi acıbadem gsf hep kalbimizde onun yeri ayrı)da bu fındıklıdada çevre çoğaldı ondan gönül istemede galiba.
o nedenle şu istemediğim kısma biraz daha katlanıp yoluma hızla devam etme niyetindeyim.istemediğim kısım içinde okuduğum bölüm gelmemekte. kesinlikle olmam gereken bölümdeyimde yeri ve sistemi daha parlak olmalı diye düşünmekteyim.
şımarıklıktan değil olmuşken tam kıvamında olsun istiyorum.
hani arada şu bloguma bakıyor ediyorsanız ne bilim bi enerji çekinde voltran oluşturalım bi olduralım şu işi ya..çizdik,kestik,parçaladık olmadı işimiz nelere kaldı.
velhasıl kelam bu insan yine gider çorluya ...
hadi kalabalık yalnızlıklar açın kollarınızı.
[konuşasım gelmiş konuşmuşum.]

2010/09/23

böle içip içip ağlayasım var.
içip içip ağlayamayan yapımla bunu nası başarıcaksam oda ayrı.

2010/09/22

balkon!

en mahrem anılarımı paylaştım
duymak istediklerimi
seninse duymak istemediklerini
saatlerce haykırdım..
denizin aksine ormana bakıyordu evim
yemyeşil bir gökyüzüne bakar gibi
nefesimi tutup izledim...
seni görmeye çalıştım
belki bir dal kenarından yüzünü görürdüm...
akşamüstleri güneş sırtı dönük batar evime
ama kuşlar yuvasına döner ya
ordan anlamaya başlarım...
çıplak ayaklarımla gezinirim...
güzel bir sese uyanıp koşarım bazen
an olur sepetin içinde hayallerimi yollarım...
ne yıldızlar kaydırdık gökyüzünden
ne dilekler tuttuk seninle birlikte...
bir kuşun kanadında birleştik bazen
yaz olduğunda sere serpe uzandım kollarına
tüm yakıcılığı gideren sığınak gibi
soğuk bi o kadar da içten
ne yaşlar eskittik...
ne insanlar bıraktık ardımızda...
bir kış gününde kar taneleri biriktirdin koynunda
ben severim ya..
duymuş gibi sakladın onları.
annemin çiçekleri bile sana emanetti...
neler biriktirdin kesende...
bazen bir çocuğun anne diye haykırışı,
bazen bir annenin özlemi...
bizden ne çok şey taşırsın sen...
hani taş diyip geçerler ya
bilirler mi acaba taşın hasretini...
duymaya çalışırlar mı seninde kalbini
ben duyarım seni her nefesinde.
başımı yaslar dinlerim yavaştan
ilk başta soğuğun yanağımı ürpertir ya
sonra ılıklaşır kanın kaynar
işte o zaman duyarım ben seni..
evet bir balkondu en yakın arkadaşım...
nefessizliğimi gideren,
mavi brandalı bir balkondu o.

2010/09/20

benim ol lütfen!

kesinlikle tamda istediğim sensin bebeyim. allahım allahıım şuna bi bakın ya.. kocaman direksiyonuna mı,sepetine mi öndeki lambasına mı, ziline mi .. neye vurulacağımı şaşırdım o derece etkilendim senden.rengi mavi değil ama bu renkte iidir. mavi olsa candır. ama varya sen benim ol oo yee bebeyimm.hani bunları buluyorum sonra bakıyorum yurtdışında.. lan benim ülkemde niye yok bunlardan olanlarda niye bu kadar pahalı ya.. bi akrabanızın yurt dışında bulunması şart.. ben bunun eksikliğini küçükken şu elli yeri açılan kalem kutularında yaşamıştım.herkese almancı arkrabası getirir bana yoktu.iç çeke çeke kullanırdım kendiminkini.. renkli renkli kalemleri vardı.ders proğramı koyma yeri bile vardı. sonra türkiyedede oldu onlardan ama ben eşek kadar olmuştum.ama hep içimdedir.bi almancı akrabam olacak bigün ve ben ona o kalemliklerden getirticem. yıh yıh.. he bisikleti zor getirtirim.yine payıma düşmiceksin bilirim yinede uzaktan severim seni eyy bisiklet bigün dünyaya açılırsam gidip kendim alırım artık.istanbulda bulduğum bi bisiklet fiyatını diyim.lan 1 milyar olurmuymuş bisiklet.şaşuumuşş bunlarr yıh yıh

2010/09/17

k.p.ş tanısı konulmuştur!

off nasıl terlemişim.. bu aralar devamlı aynı kabusu görmeye başladım..leş gibi kokuyorum biri gelmeden gidip duş alayım.fayanslar sanki üzerime üzerime geliyor... arasından bişeyler sızıyor ama ne olduklarını bir türlü çözemiyorum... opss! kayıp düşmek üzereydim..
günün ilk sigarası işte buna bayılıyorum..çay demlenirken biramı açmıştım bile.. bu balkonda yaptığım sabah keyflerini herzaman sevmişimdir..
çocukken annanem buraya çok güzel kahvaltılar kurardı yazın bile kızarmış ekmek kokusuyla uyanmak ayrı bi tat...
özenle sürerdi ekmeğime tereyağını. lezzeti ise sanki o sürdüğünde iki kat daha artardı.. şimdi ise bu evde yalnız yaşayan ben..sabah kahvaltılarında kızarmış ekmek değil normal ekmek bile almaya üşenir bu halim.bikaç bisküvi parçasıyla 3-5 zeytin atıştırıp sonra içmeye devam ettiğim,gün öldürmece oyunları...
üst katımdaki aileye çok fazla özeniyorum.. memur bir adam kendi halinde,gösterişten uzak her sabah işine giderken.. camdan bakan o 2 çocuğu ve uzun saçları savrulan eşi... işte istediğim hayat buydu aslında...
.!.
evlerinden sabahları odama yayılan kızarmış ekmek kokusu... çocukların dünyayı umursamadan yaptıkları yoğun ses kavgası... içkiyi fazla kaçırdığım anlarda..ki ne zaman az kaçırırım orasıda ayrı.
başımın zonklamasını soda limon yanında bide o çocuklar geçiriyor inanırmısınız...
oo gerinirken gördüğüm şeye bak bu dirseğimdeki kesikte nerde oldu anlamadım... bu aralar ne yaptığımı ne yaşadığımı ben bile kestiremiyorum...
senden sonra sanırım bu yalnızlık beni iyice sardı.bekliyordum oysa uzun bir sabırla yanıma gelmeni.. ara ara yaptığımız iki satırlık uzak kokan sohbetler bile gelişine işaret gibi geliyordu bana...hayatımı düzene bile koymaya başlamıştım.. düzenli yaptığım yürüyüşler,sabah kahvaltılarım.. sen seversin diye akşamları yaptığım fırında makarna çeşitleri... hergün sanki geleceksin gibi hazırlık yapıyordum..2 tabak 2 bardak bile masada yerini almaya başlamıştı..
bu ani olmayan ama hızlı gidişin rüzgarıyla herşeyin yerini bi anda değiştirdin
...
kaptan mağara adamını andırdığımı söylüyor yolda karşılaştığım eş dost.. pek bi eğleniyorum.. sona yaklaşmak inan bana çok hoşuma gidiyor
...
ama bi ara saçlarımı eskisi gibi üç numara yapmak istiyorum..
senin sevdiğin gibi...
sınırımı zorladığım anlar yaşamak.. artık seviştiğim kadınların ne adını ne de yüzünü hatırlıyorum.. sanki öfkemi tüm kadınlardan almak istiyor gibi davranıyorum.. hepsine kinle nefretle...
siz yetinmeyi bilmeyen mahluklar..
isteseydin tüm dünya ellerinde olabilirdi...
sana gökkuşağının en sevdiğin rengini tutup getirebilirdim...
sadece beni sevebilseydin..
hergün telefonumdaki resmine saatlerce bakıp bu sözleri söylemek..
ve hala seni düşünebilmek...
sana başka birinin dokunduğunu düşünüyorumda.. ben senin saç teline bile dokunmaya cesaret edememişken.. tanrıım bu düşünce sanırım beni öldürüyor...
telefonuma tanımadığım kişilerden gelen mesajlar...
okumaya üşenip yolda yürümeye başlarken karşılaşıyorum bir çoğuyla... ya da masama oturup hayatımın bu geceki yönünü belirlemelerine izin veriyorum...
ara ara burnuma gelen kan kokusu sanki rüyalarımdaki gibi.. içerisi kanla dolu bir küvette yatıyorum öylece karşımda seni görüyorum ama kalkmaya mecalim yok...
bakıyorsun bana öylece...
ardımdan gelen ses çocukları bırak diye... ne çocuğu diye düşünürken birden ağlamaya başlıyorum korktuğumu hissedebiliyorum...
biri benim bu kabuslarımı dindirmeli!
yalvarırım bana yardım edin...
televizyonu açmalıyım evde en azından ses olmalı yoksa çıldırmak üzereyim...
- dün gece evinde polise yardım çağrısında bulunan orta yaşlrda bir adam...
-''yalvarırım yardım edin bana,neler oluyor anlamıyorum... ''
-''yapma yapmaaa!''
---
olay yerine giden polisler.. 2 çocuk ve bir bayanın sırtlarından kasap kancasıyla duş kabinine asılmış halde ölü bulurken.. içi kan dolu küvette çırılçıplak yatan adamın son sözlerinde ''alt kom-şu kom kom şuu herşey onun suçu.. kıskanıyordu mut mut mutlu-lu...''
alt katlarında kimsenin olmadığı evin yalnızca kendilerine ait olduğu anlaşılan ailenin.. çok mutlu oldukları diğer komşular tarafından söylenirken... çekmecede bir zarfın içinde bulunan bir sağlık raporu tüm olayı açıklıyordu...
-- 18.09.1986 tarihinde yapılan tüm tetkikler sonucunda nevzat K.
isimli hastaya kronik paranoid şizofreni tanısı konulmuştur..--
ailesini bileklerinden kestikten sonra kasap kancasıyla enselerinden asıp ailesinin ve kendi saçlarını 3 numaraya vurduğu kayıtlara geçen ayrıntılardan bazıları...
kendi bileğinide kesen adamın... dirseğinde bulunan derin kesiğin kanda kayıp küvete düşmesi sonucunda olabileceği sorusu,otopsi sonuçlarıyla netliğe kavuşturuldu...
---
... evet bu saç bana kesinlikle yakıştı
beğenmekte haklıymışsın
yanından geçerken
kulağıma fısıldıyorsun
'' ..neden yaptın sanki
belki bizde mutlu olabilirdik..''

2010/09/16

iç ses dış ses

kendime az önce damla sakızlı türk kahvesi yaptım pek bi beğeniyorum bu aralar.köpüksüz olması benim beceriksizliğim olsada tadı hoş.deniz feneri mumluğumu yaktım uzun uğraşlar sonucunda.koca evde çakmak bulamadım kimse sigara içmeyince tek tük oluyor. onuda kaybetmişiz.he mum falan dedim ya duygusal kıvama gelmedim. sadece deniz feneri hep ışıklı olmalı pek bi güzel pek bi huzur veriyor bana..
gerçi ruhumun o melankoli havası hep var içten içe onuda inkar edemem...
off şuan neil young çaldı güzel bir mızıka sesiyle geldi... tam da bi fenerde yaşama düşüncesi yine beynimde yayılmışken... bu arada kasabamda bi mavi bisiklet dolaşıyor keşke benim olsa diye hayıflanıyorum devamlı.. he size güzel gelmeyebilir böyle kocaman direksiyonu var hemde küflü,maviside sonradan boyamayla olmuş ama o benim olsa ne güzel olurdu...geçen gün durdurdum nerden aldınız bunu diye.sanki benimde çalmışlar edasındayım.''babama arkadaşı vermiş bende boyadım ''dedi.bunun bide pembesi vardı satmıyomusunuz siz bunları dedim.''YOK'' dedi bunlardan bulursanız banada haber verin dedim.ısrarla satın diye baktım yüzüne sonra hüzünle çektim gittim arkasından bakmakla yetindim. ahh benim olsaydı daha ne hatıralar eklerdik sepetimize.zaten bisiklet dediğinin kocaman direksiyonu olur bikere.
bide az önce bi şarkı dinledim PuCCaa nın günaydın şarkılarından pek bi güzeldi.sevdim MUTLU oldum... yıh yıh

2010/09/12

ç.o.r.a.p dediki;

dünyaya gelişim bir sebepti
sebepler doğururdu arzuları...
tüm hatları ortaya çıkaran
bi o kadarda gizleyendim...
kendimlemiydi bu çelişen duygularım!
her ruhta farklı can bulurken
istedikleri hatlara büründüm...
renklerimi soldurup tekrar doğdum.
bazense renklerden arınan beyaz sayfalar açtım
katlanmanın zor olduğu anlardan geçtim...
kirlerle mücadele ederken
farkında olmadan kirlendim.
an geldi çıkarıldığım köşede toz kapladım
ta ki ummadığım bir anda bir el beni bulana dek...
bazen temizliği gösterdim vücudumda
bazense tüm kirlerinizi ortaya serdim.
görünmeyen kusurlarınızı ,
dayanılması güç kokularla yaydım etrafa...
küçük pencerelerden nanikler yaparken
yüzünüzü görmeliydiniz...

bir çorabın intikamımıydı yaptıklarım
sizi utandırmakmıydı istediğim
yaradılış sebebim bile meçhulken
bi yandan alsamda hırsla intikamı
dayanamaz sararken sıkıca
tüm sevgimle ısıtırım ayaklarınızı...

2010/09/10

yaşlılık belirtileri bunlar!

gökyüzünün aydınlanmasına sayılı dakikalar kala.yatakta dönüp durmuş televizyona bakıp uykusunun gelmesini bekleyen bir ihtiyardım.daha öncede gördüğüm bir kareyi yine gördüm tepkilerimse birbirinden çok farklıydı.yaşlanıyorum... bu sebeptendir kontrol etmekte güçlük çekiyorum kendimi.yaşlandıkça salarmış ya kendini insan sanırım öyle...
sadece 1 saat.. tüm hayatımızı nasıl değiştiriyor.
bişeyleri yapmak için artık çok geçken siz siz olun yapın bişeyler.belki faydasız olacaktır yine de yapın bişeyler.son dakikayı beklemeyin hayatınız için.
-yıprandığımızdan mı başkalarına yaptığımız ?
-sevmek mi bizim zorumuza giden?
-imkansız mı hayallerimiz ?
-isteklerimiz olmadığından mı bu gereksiz öfkemiz?
soruların cevapları kendimizden başkasında değil..
e yaşlanıyorum demiştim..

2010/09/09

mızıkpipo ile görgülü dakikalar

evet artık benimde bir pipom var!
benim güzel pipom
seni severim
seni pek çok severim
hemde pek çok pek çok
ama kıyamadım mızıkama
ayıramadım onu köşelere.
daha tütünüm yok ondan paylaşım içindir
bu görgülü davranışlarım.
yıh yıh

2010/09/08

-e bilmek... eki bu geceki konuğumdu.

kulağımda yankılanan bir mızıka sesine aşık olabilirim
yıllarca yaşanan bir yalnızlığı seçebilirim
apartman değilde mavi pencereli bir eve hayran olabilirim
arabalar yerine küflenmiş mavi bir bisiklet için ölebilirim
deniz fenerinin hepsi birdir diyip saatlerce orada durabilirim
bir rüzgar gülüne baktığımda kendimi dünyanın hakimi zannedebilirim
uçurtmaları ağzım açık izleyebilirim.
gökkuşağının tüm renklerine değilde bir mavisinde kendimi bulabilirim
biranın limonlusunu,rakının sohbetlisini,votkanınsa shotını içerken zevk alabilirim
basit bir insan olduğumu yılmadan tekrar edebilirim
hatta basit mesaj tonu kullabilirim(aklıma geldide güldüm iki)
bildiklerim bilmediklerimden azdır bunu bildiğimden her saniye bişey öğrenebilirim.
bir insanı öyle bir sevebilirimki gidişini gözümü kırpmadan izlerken tek bir cümle kurmadan durabilirim.
sevmediğimleyse aynı masada oturmaya gerek bile duymayabilirim.
yemekten sonraki türk kahvesine ruhumu teslim edebilirim..
pilavı deli gibi sever ama yapamaz.yapan birilerine hep ihtiyaç duya-(rım)bilirim.
sıkılmadan saatlerce çizim yapabilirim...
asosyalimdir sınırlı sosyal olabilirim,aşırı sosyalliklerimde bi yerde mutlaka hata verebilirim.
sigara içmesemde pipoya özentimi gizlemeyebilirim.
kedileri sevmezken bir kediye deli gibi bağlanabilirim.
kuzgunlara ayrı bir sevgi besleyebilirim.
bir şehirde deniz varsa o şehirde yaşayabilirim.
duygusal değilimdir ama sinirlerim bozulursa bu ülke nereye gidiyor diye hıçkıra hıçkıra ağlayabilirim...
devamlı şikayet eden insan unsurunu gördüğüm yerden kaçabilirim.
hatırlatma duygusunu getirdiğinden en sevdiğim şeylerden soğuyabilirim.
din ya da siyaset sohbetlerine girmeden hayatımı sürdürebilirim.
bir karavanda şehir şehir gezmeyi hayal edebilirim
bir çocuğun gülüşünde tazelenebilirim
bir sallanan sandalyede torunlarıma hikaye okumak için ölebilirim
benden bi halt olmaz diyip bu yazıya son verebilirim.

e bitirebilirim.
bazen bende neden yazdığımı anlamayabilirim.

2010/09/07

tarihi geçmiş

hani böyle içiniz dolup taşar...
damağınız kaşınır.
yürek yerinden çıkacak olur
koşarak gelirsiniz yolları
avuç avuç cümleler getirmişsinizdir elinizde...
gözlerine bakarsınız ışıl ışıl
bir an durup derin bir nefes almak gerekir.
soluğunuz hiç kesilmeyecek
nefes alıp vermeniz hiç yavaşlamayacak gibi.
sanki gökkuşağından kayıp
o kova dolusu altını bulup getirmiş gibi
umutla bakarsınız gözlerine...
beklersiniz o da size baksın diye
umutla durursunuz
uzun uzun zamanlar geçer
arada cümleler çıkar ağzından...
dinlersiniz tek biri bile siz olmasanızda
yerinizden bir an bile kıpırdamak aklınızdan geçmez.
yoldan geçenler çarpar hızlıca omuzunuza...
bazen teninizin üzerinde gezinen eller olur
ama ten oyalanırda yürek kabul etmez.
her gecenin sabahında hatırlanmayacak yüzler
kalırken ardınızda...
yaralarınız vardır kanarlar
ılık ılık süzülürken diz kapaklarından,
gözleriniz onun üstündedir...
tek bir an bakması için yalvarırsınız
küçük bir çocuk gibi beklemek
karşınızda duran çikolatalı pastadan
bir dilim bile almadan onu beklemek...
tek bir cümle kurmadan...
nefes alışlarında onun adı geçmeden ,
tek bir an olmayan zamanlar geçer...
kafasını hafif çevirirken size doğru
nefesinizin hızlanışını ifade etmek mümkün değil
buna rağmen derin bir nefes hapseder
ve durursunuz...
ışıl ışıl gözlerine bakarken,
usul usul geçer gider yanınızdan...
kokusunu içinize çekersiniz
evet derin bir rüya gibi
sanki sizinmiş gibi.
...uzaklaştıkça
dizleriniz çözülür...
yere çökersiniz
evet gitmiştir.
evet gitmiştir.
tek tek düşer yere avucunuzda
anlatılmayı bekleyen cümleler
tarihi geçmiş hikayeler
bir bir karışır okyanusa
sizse çoktan dalgalarla
yürümeye başlamışsınızdır.

2010/09/06

yıhh yııhh ölüürüm ölüürüm

hayır yani tekrar tekrar okuyup aynı tepkide gülebiliyor olmam.inanın bana yok böyle bişey.herkeslerin içinin karardığı şu günlerde iyi gider iyi..he anlattığım çoğu kişininde gülmemesi ayrı bi tepki iyice sinirleriniz bozulup hayata küsebilirsiniz.ahh bee yiğitcim senin gibileri gelmez hayatımıza zaten diyede serzenişlerim olmuyor değil. yııh yıhh yav tamda ayağıma oturdu hergele. bu çocuk direkten döner diyim ben sana yıhh yıhh

2010/09/05

hata-ta -a !

durur
susar
yalnızlık çeker ruh
sessizlik ister
hadi biraz sakin olun
bu ne çok cümle
nefes almak gerek
yavaş
...
durum;
ruhumda yalnızlık çanları
bir asosyal ne kadar sosyal olabilirki
hata verdik
hata vericez
hata veriyorum
hata
haa ta-ta
ta
.

2010/09/04

! durdu(m)

gün güzelliklere gebe...
ruh tazelenirken ,
masmavi bir gökyüzü bakıyor yüzüme...
pamuk gibi yanakları var bulutlardan.
güneşiyle gülümsüyor ...
gözlerim kamaşıyor güzelliğinden.
denize bakıyor o gözleriyle
masmavi oluveriyor koca sular...
birden dalgalanıyor deniz.
o an aklıma geliyorsun,
biraz merakla anıyorum seni...
güneş sanada gülümsüyor
hayatın güzellikleri doğurmakta.
ışığınla aydınlanıyor içim...
yürümeye başlıyorum
bir rüzgar gülünün yakınından geçiyorum
aklıma geliyorsun.
içim ürperiyor...
koşmaya başlıyorum bu sefer.
bir ses duyuyorum...
aklıma geliyorsun.
tınısından...
nefesim kesiliyor
o an bir karga yaklaşıyor,
çıplak ayaklarımın yakınına...
aklıma geliyorsun.
usul usul gelişinden...
birden koşmayı kesiyorum.
derin bir nefes alıp,
öylece ardıma bakmadan duruyorum.
biliyorum ordasın.
bakmasamda görebilirim seni...
yinede kafamı çevirmiyorum
artık kıpırdamam yerimden.

...aklıma geliyorsun
yerli yersiz.
aklımdan gidiyorsun
zamanlı zamansız.
biliyorum bir yerde
bir zamanda
aklıma geleceksin
gelme!
durdum ben
koşmaya mecalim yok.

2010/08/29

ağızın parmaklığında cümleler

içimde derin,usul usul ilerleyen sızı...
kaderi sorguladığım anlar...
hayattan alınan uzun güzel keyfler...
canın sürüklendiği anlar...
binlerce soru geçiyor beynimde.
cevaplarını kendiminde veremediği
yardım diye ise gidilecek kapı olmadığı.
uzun uzun anlar...
susuyorum kendime acırcasına...
ağzımın içi cümle dolu ...
onları dışa savurmak oldukça zor.
yeni cümlelerin gelişi dişlerimi dahada zorluyor
gıcır gıcır sesler geliyor...
boğazıma,cümlelerin yırttığı etimden sızan
yoğun bir kan kokusu yayılıyor...
çok uzun zamandır aldığımdan bu tadı
alışıyorum sanıyorum.
ara ara midemin bulantısına engel olamayıp,
kusuyorum...
ağzıma gelen acı suyu yutsamda
engel olmak imkansız oluyor bazen
yinede kontrolü alabildiğim an
yutmaya başlıyorum daha yolda olan tüm cümleleri
anlaşılmak ya da anlatmak değil sıkıntım...
zaten farkında olmasanızda çok geç
cümleler kurulup çoktan imha edildi.
anlam veremeyişinizde bundan
basımdan kalkmış bir kitabı arıyorsunuz feryat figan.
bulamayacaksınız...
zaten içindekiler ilginizi çekmeyecektir
basit bir insanım inandıramasamda
ağlamak yerine gülmektir tercihim
kimse bilemez neye güldüğümü
belki güldüğüm şeyi duysanız
... gülmeyecektiniz
ağlamaksa kaçınılmaz olacaktı.
durdum izledim hepinizi
kendime geldiğimde ağız dolusu sustum
...bildikleriniz inanın bana
bilmedikleriniz..
çok basit sorulardı
bundan çokta çabalamaya gerek yoktu
soruya baktığımızda görüyorduk sonucu
sadece heyecan arayıp
kare sayfalarda rakamları konuşturmak
kendimizi tatminimizden başka bişey değildi.
edip etmediğimiz ayrıda
görünen tek şey;
ayaklarımın dibinde biten otlar
küf tutan demir parçaları
sararmış kağıda baktığımda
ilk sayfadan öte gidemeyiş...

2010/08/26

gökkuşağı ölüleri

gökyüzü,
senin vururken gözlerine...
benim yanaklarımdan süzülür yağmuru...
şimşekleri içimde birbir yankılanırken,
kulaklarımı kapatırım...
yinede duymak isterim sesini.
kenardan sızsın,
içimde gökkuşağını çıkarsın
renklerinde kendimi bulayım...
maviye doyup huzurla boğulayım derken
yıldırımlar düşer gökkuşağıma...
renklerini alıp götürür.
ayaklarım öyle ağırlaşırki
kıpırdamak ne mümkün.
çakılırım olduğum yere...
yeniden güneşe kavuşmak için,
tek bi hareketim olmaz
bilirim artık aydınlatmaz içimi
bambaşka yerlerde bambaşka günlere merhaba deriz
vardır benim her cümlemin içinde senden bi parça
boğazımda yumruk olur bazen
zor tutarım kendimi
yinede tutarım,bilirim faydasız cümleler
yağmuru yağdırmaksa bi o kadar gereksiz gelir...
çıkan gökkkuşağı benim değildir artık.
mavisi geçmiştir benden ...
belkide hiç benim mavim değilmiştir
umutların yanılsamasına uğramıştır...

...insan umut ettikçe yaşar
ölsede dirilmeye meyillidir umutlar
bazen yerinden boşa kaldırılan ölüler
anlık gerçek gibi gelsede
nihayetinde ölüdür.
umut güzel şey olsada
elle tutulur umutlar güzelliği getirenleridir...

2010/08/22

git lan kış kış tütütü büyü boz

kesinlikle uğursuz bi insanım ya da bi yerlerde bi sorun var çünkü devamlı hata veriyor. ulen bütün şeyler mi bi insanın elinde kalır... kapıyı tutar kapı kolu kalır sifonu çeker sifon kalır. gittiğim evde açlık olur paralar buharlaşır adım attığım dükkanın ilk ve son müşterisi olurum evlenemeyecek insana dokunurum evlenir,evlenecek olan evlenmekten vazgeçer... vs vs... bu ne hayat bu ne yanlıış yön durumu... kaç uzaklaş benden beni bedevi yapıyorsun hep o şimşek dibimde patlıyor.. uğursuzluk sana burdan sağlı sollu hareketler çekiyorumm. bırak len peşimi.

2010/08/20

bir bozcaada hayali


arkadaşım balayında bozcaadaya gitti.döndüğünde gösterdiği resimlerden sonra oraya deli gibi gitmek istiyorum.daha önce hiç araştırmamıştım ama netten biraz baktım ve bi şekilde oraya gitmeliyim.zaten bi şehirde deniz varsa orası kötü olamaz hep derim. üstüne mavi ve beyazı öyle güzel kullanmışlarki ben orda olmalıyım mı defalarca söyledim söylüyorumda.
masmavi sandalyeleri olan cafeler,lokantalar... beyaz beyaz evler. elinde çiçek getiren sevgiliye karşıyımdır ama bir evin camında çatısında mucizeler yaratan çiçekler içimi ısıtıyor ne yalan söyliyim... bir evde insan yaşamıyorsa orası duvar yığınından başka şey değildir bence.. bu adada insanlar kapıları açık uyuyabiliyorlarmış... bahçelerinde çiçekleri,kiminin kedisi kiminin köpeği... cıvıl cıvıl insanların ayak izlerini barındırıyor..
deniz feneri,rüzgar güllerii.. küçüğü büyüğü yenisi eskisi delirdiğimi bilenleriniz var zaten... bozcaadadaki deniz feneri yanına parkedilmiş kırmızı vosvos minibüsse sanki hayalim gerçekleşip oraya gitmişimde o anımı ölümsüzleştirmişim hissinide yaratmadı değil.
uzunca kurulmuş bir masa,kulağımdan silinmesin istediğim mızıka sesi ve biraz alkolünde verdiği etkiyle bazen dediğim gibi o anda diyeceğim en bilindik cümle. şuracıkta ölebilirim!
böyle bir şehire bir kerede olsun gitmek fikri bile beni şimdiden heyecanlandırıyor..
evet ben buraya gitmeliyim... birileri gelsin yanımda,bi plan olsun proje olsun hadi gidiyoruz densin ya da benim kafama essin çantamı toplayıp kendimi oracıkta bulayım.. nası gittiğimle değilde oraya ilk adım atacağım anı sabırsızlıkla bekliyorum...

2010/08/16

gizde saklı büyü

kara bulutlar sarmış bedenleri.
havuza atlar gibi geriye çekilip
birden hızla koşuyoruz...
ayaklarımız yerden kesilirken,
uçmak fikrine yaklaşmak
anlıkta olsa yaşanası.
birden dünyaya gelip,
kara bulutu delip geçiyor beden...
yükseğin etkisinden olsa gerek.
o yumuşak su bir betondan farksız!
kendime gelip başımı kaldırıyorum...
ne çok beden var
kimi suyun üstünde
kimi çıkmaktan utanırcasına
mosmor kesilmiş yüzle
bakıyor suyun altından...
şeffaflığından olsa gerek.
aralanmış tüm kapılar...
kelimeler kaygan bedenden akmaya başlıyor...
hemde kontrolsüzce
kısa süreli bir panikten olmalı
kimse kendi üstündeki kiri görecek halde değil
sudan çıkanların adımlarının izleri
rahatsız etmekte insanları.
oysa sudan çıkabilseler
adımlarının ardında bıraktıkları
çokta farklı olmayacak...
temizliğinizlede
kirlerinizlede övünmeseniz
aslında ne kolay olacak yaşamak.

...
güzelliği ne temizlik ne lekeler saklayabilir
büyülenmeyi derinden gelen ışıklar kolaylaştırıken
odama düşen deniz feneri aydınlatır yolumu.
ne kiriniz ne temizliğiniz gözükmez gözüme
yüzünüze vurup kaçan bu loş ışıktan başka bişey
inandıramaz güzelliğin büyüsüne ...




2010/08/09

iç ses tantanaları

uzun zamandır aklıma gelen düşünceler yumağı.. aslında bunu ecoda yazmak istiyordum oturup köşemde.. biramı yudumlarken dökülecektim.. ama o kadar doluyumki sanırım yerin artık çokta bi önemi olmayacak...
hayat diye bağırıyoruz... ne emekler veriyoruz onca şey için.. kimi anlık kimi belki daha uzun süre,yinede çoğu geçip gidecek.. koca bir toz bulutu gözükürken bize düşen tek şey hayıflanmak olacak sanırım...
onca yılı birlikte geçirdiğim insanlara bakıyorum... ne yıllar ne anılar biriktirmiştik kesemizde..
kimselere anlatılmayan sırlar akıvermiş güvenle dil nehrinden.. sanılır ömrün sonuna kadar devam eder,yaşlanırız yine yanımızda aynı insanlar olur.. ne hayaller akla gelir.
şimdi ise ne az çakıl taşı kalmış elimizde..
üzülüyorum bu duruma zaman zaman söylendiğimde olur zaten...
şimdi kimiyle kafamızı çeviriyoruz,kimiyle sadece gördüğümüzden kaynaklı mecburi kelime kalabalığı... böyle mi olmalıydı acaba? aslında birlikte yaşanacak ne çok mutluluk, omuza yaslanıp sadece susup anlatılacak ne çok şey vardı.
insanlar gider kendi hayatlarını yaşar,kimse kimseye bağlı değildir derler aslında... neticede öyledirde. yinede şu hali görmek hiç hoşuma gitmemekte.
belkide birbirimize en ihtiyacımız olan anlarda koşarak kaçıyoruz...
ne çok insan barındırıyor içinde bu cümleler.. bazılarını tanırsınız bazılarını aklınıza getiremezsiniz... giz içinde giz...
elimde kalan çakıl taşları sizi sıkı sıkı tutmaya çalışıyorum.gerçi bazıları parmaklarımı kanatıp attılar kendilerini.. bikere kan bulaşmıştı zaten ne olsa dönülmezdi geriye... ama siz yerinde şimdilik duranlar... durun gitmeyin bi yere..
bi hikayem olur mu bilmiyorum.torunlarım olsun isterken yeni hikayeler kurmak zor geliyor.. nokta konduğundandır belkide. yine de sizinle yaşlanmak istiyorum.. suratımdaki kırışıklıklarda izleriniz olsun.. gün gelip sallanan sandalyemde hayıflandıklarımdan olmayın istiyorum ...

2010/08/06

devren satılık hayaller


yeni sahiplerine
hayallerimi devredip.
yolları usulca gösteriyorum..
bir bir yerlerini hatırlamaya çalışıp
koskoca bir nefesle üflüyorum
kuytuda kalmışlardı
üstlerinden koca bir toz bulutu
saçılıyor odama
göz gözü göremez halde
haritamı uzatırken,
pusulamı sehpaya bırakıyorum...
sessizlik çöküyor ara ara
silüetler geçiyor
çok fazla tanıdık koku.
burnumu kapatıp
uzaklaşıyorum...
sadece hayallerimi geri istememek için.
bir yerlerde içinde benim olmadığım
yinede benim hayallerim gerçekleşirken
mutluyum...
ya da öyleyim sanıyorum
yinede tutmaya çalışmayışım
belki bu sebeptendir diyorum
hayallerimde çok fazla sadık kalmadı,
başka yerlerde hızla can buldu
...
bense masama konan sineğe sövüp,
hayali kanımı emmekse
direk koluma konmasını söylerken.
bacağımdaki küçük sızı
başka bir iğne ucuna
ev sahipliğine çoktan başlamıştı.
an,tebessüme meyille
çokta farklı olmadığımızı
tüm gücüyle bağırıyordu
hayallerini gerçekleştiremiyorsan
bırak birileri yapsın
sen sadece yolu göster.

2010/08/04

göz dile geldi

koşarken bir ok
tam sırtımdan vurdu.
alıp götürürken tüm gücümü...
o an aklımda,
neydik nerelerden geçtik.
beni yavaşlatan ok,
senin yayından çıkarken
son kez baktım gözlerine...
çok şey yerinde değil.
olanlarsa çoktan anlamdan çıkmakta.
ne sen yanımda
ne ben yamacında
birimiz yavaşladı
birimiz hızla koşmaya başladı...
ne tutacak ne ölecek hal kaldı
öylece durdum
durdum
ve...
sanırım ayak diplerimde
bir avuç ot can bulmakta.
bişeyler küflenirken,
bilindik birkaç anı
içilen yudumda
arada ziyarete gelsede
aydınlanırken hava
usulca gitmeyi öğrendi
anlamak güç olsada
katkıda bulunmamıza izin verirken
sen değil olacaklar kendini seçmekte.

2010/07/30

oyun duvarları

öyle bir an içinde kalıyorum
nefes almayı bile unutup
mosmor kesiliyorum...
gözlerimi kırpmak bile
kaybolmasına sebep olacak diye
sımsıkı tutuyorum ellerimle.
gündüz değilde
en çok geceleri gelir zihin oyunu.
karanlık odama
sokak lambasının ışığı,
sızar usulca...
engelde olmam göz kamaştırmadıkça
birden hafif bir müzik duyarım
ruhumu dinlendirmeye başlar...
ardından duvara gelen gölgeler
benimle oynamaya başlar.
mutluluğu hissederim...
kendimi kaybedip oynamaya başlarım
gün olur,görmek istemem
sımsıkı kaparım gözlerimi
sonra merakıma yenik düşer
yavaştan kaldırırm göz kapaklarımı...
ara ara bu oyunu izleyen ziyaretcilerim olur.
açık penceremden davetsizce giren rüzgar
perdeyi havalandırırken
canı isterse son verir bu oyuna.
bazen en güzel yerinde yapar bunu
başta sinirlenirim,
sonra bir yanılsamaydı zaten diyip
dönüp küserim duvara...
uzun sürmez
sonraki gece yine alır kollarına...
...derken yıllar geçer
duvarım yıkılır.
bitti derim...
korkmaya başlarım
tekrar göremem diye.
bir süre görünmez
saklar kendini
izler beni öylece
hiç beklemezken;
yeniden başlar...
bilinmedik bir oyunla
farklı renkte,
farklı gecede,
farklı bir duvarda.
yanılsamalar oyunu
tekrar perdede...

2010/07/26

!

evet 9 la biten çoğu şeye sinir olduğum gibi 29 da takılıncada el atıp kendimi izleyerek 30 oldum.30. izleyicim hep önemli olacak diyordum kısmet kendimeymiş.insan kendini izleyemez mi kardeşim yıhh yıhh yıhh

öze dönmek gerek!


şu sıralar evde aldığım tek şekil resimde görüldüğü gibi.
hafta sonu plan yapmayıp evde geçirdim.yoğun dönemler bazen beni boğabiliyor.tamam sosyalleşmiş olabilirim ama ben yinede bir asosyal insan yapısındayım.bikaç küçük iş dışında pek dışarıya çıkmadım.akşamları biramı açıp içine limonumu kavuşturdum.mızıkamıda elime alıp bol tükürüklü sahneler içinde çalışmalar yaptım.kendimden tiksinince neil young açıp kulağımın pasını temizledim.nohutlu pilavla bira keyfi yaptım.pekte hoşuma gittiler.aklıma esip 11de kedi beslemeye çıktım.onu birgün yersem şaşırmayın.bir kediyi bu kadar çok sevebilirim.bir apartman çocuğu için hayvan sevmek özel bir durum.ben ve kedimle birlikte hatta birde köpek ekledim kırmızı kamyonetimle bir sürü yolculuk yaptık.gün batımını izledik..denizi az da olsa görebildiğim şehirlerde yaşadık.atölyemde talaşla bütünleşip,mızıkamla küçük gösteriler yaptık... yanıma kimseyi almadım.. bu bi bunalım etkisi ya da sevgisizlik değil.sadece kendime geri dönüş adımları diyelim.. uzun zaman önce kendimi kaybettiğimi farkettim.. sebebi belki anlamlı belki anlamsız yinede kendimden vazgeçişlerim olmuş. bu pek hoşuma gitmedi..
yinede bazı şeyler olmalıki akıl başa gelmeli... akıl başa geldi kendi özüne hızla dönüyor...
''ölüm gibi birşeydi ama kimse ölmedi''
der özdemir.
ölmediysek yaşamaya devam.

2010/07/23

değişim de değişti


insanlar değişsin istiyorsunuz.
diğer insanlarda siz değişin istiyor.
hayat bişeyleri değiştirirken,
sizde değişmek istiyorsunuz.
devamlı bişeyler değişiyor...
yüzler,kıyafetler, kalpler.
birini seviyorsunuz
onu öyle sevmişken
yinede değiştiriyorsunuz.
biri sizi seviyor
o da sizi değiştiriyor.
engel olunamayan bir hareket gibi.
insanların sizi sevmesi için bile
toplumda kabul görebilmek için
yalnız kalmamak için
popüler olmak için
pişmanlıklardan arınmak için
kirlenmek güzeldir dedikleri için
belki mutlu ,
belki mutsuz olmak için
devamlı değişiyor
- lar
- uz
- um
- sun ...

bir köşeden hepimiz değişiyoruz
belki daha temiz
belki daha kirli
değişimler artık gerçekleşti
tüm hızlada devam edecek
eski bizler değiliz artık
ve hiçbirşey eskisi gibi olmayacak.

2010/07/22

küçük korsan

gökkuşağı altından geçip
yağmurda çıplak ayaklarımızla
koşuşturduğumuz günleri anımsıyorum...
mavi pinokyo bisikletimle
seni evden alıp
dünya keşfine çıktığımız zamanları
anlatıp duruyorum insanlara...
babamın yaptığı dev uçurtma
ikimizinde kanatlarından genişti...
gökyüzünde süzülürken
sen farkında değildin ama
ben ona değil sana bakıyordum.
o gün duymuştum ailemden
senin biraz erken veda edeceğini...
zaten saçlarının dökülürken,
babanın gürleşir diye saçlarını sıfıra vurduruşu
ara ara nefesinin kesilip,
burası güzel bir kara dinlenelim demenden
anlamıştım bir gariplik olduğunu.
sen nasıl sırrını bir hazine gibi sakladıysan
bende bildiğimi saklamıştım.
ama bilirdik sırlar er ya da geç ortaya çıkardı.
sen güçlü bir savaşcıydın!
son ana kadar beni yalnız bırakmadın...
her sabah gibi kapınıza geldiğimde,
geminle uzaklara açıldığını farketmiştim.
sen küçük korsan beni almadan nası ayrıldın bu karadan
doğduğum günden bu yana tek bir anım geçmemişti sensiz
tabutunun üstündeki korsan bayrağını hala saklıyorum.
onu alırken yanına bizi tekrar bulabilmen için ;
''...pusula bıraktım.''
...bazı anlar vardır
zamansız ayrılıklara yelken açar
küçük dostlarınızı
alıp götürebilir...
ilk yardım çantalarına güvenmeden
bir hayat geçirmeyi deneyin
zira her zaman işe yaramayabilir.

2010/07/21

günlük misali

burda hayatım pek bi keyfle geçiyor.çoğunuzun aksine ben istanbulda keyfle yaşayanlardanım.deniz tatilde olduğundan yanlız yaşama deneyiminide test ediyorum ve bu pek bi hoşuma gitmekte.bi evim olsun isteklerim arttı denilebilir.bir küçük evim içinde minik bir atölyem olsun.playstation yerine artık dremel seti istiyorum.odamda talaş koksun.
kapının önünde minik bir yavru kedim var.evimde bir kedi olsun istemem hiç ama onu beslemek onunla biraz vakit geçirmek hoşuma gidiyor.evde besleme fikri bahçen yoksa bence onun özgürlüğüne attığın derin bir kesik geliyor.hele sokak kedisiyse.
sabah kapıda bekliyor mama vermemi.akşamsa yokuşun başında ayağıma doğru koşmaya başlıyor.onunla konuşmaya başlıyorum geçen insanlar gülüyor.kediler etrafıma falan toplanıyorlar.bu kadar korkup sevmemse daha komik.
bu arada cihangiride fazla sevmekteyim.çok bi muhabbetimiz yoktu ama gelip gittikçe kanım kaynıyor.mahalle bakkalı.kasabı artık tanıdık insanlar bile olmaya başladılar.bozulmamış binaları.antikacıları benim içimi huzurla dolduruyor.birinci kattaki ahşap döşemeli kiralık daire ise gönlümde taht sahibi.benim olmasada bari bi tanıdığım kiralasa lan giderim arada.
içmeyi pek severim ama istanbulun gece hayatı bana göre değil.hani yaşlanmışız artık öle zap zup yapamıyorum.yinede arkadaşlarla toplaşıp sakin içmek pek bi keyfli.
evet yinede abanada olmayı isterdim.gerçi şu dönemde isteyip istememek arası kararsızlardayım.iliklerime kadar çok sevdiğim insanlar var onların yanında olmak.bisikletimle gezmek.deniz feneri ziyaretlerim.annemin kokusu çok fazla özledim.
yinede gitmemek içinde bahaneler bulmaya çalıştığım anlarım olmakta şu sıralar.düşünmek düşündürmek..tuzu alıp dökmek hiç istediğim bişey değil.
bide terleme sorunum varki dillere destan bi halde.suratıma atılan bardak bardak sular gibi.menopozamı gircem anlamadım ama bi ateşlerdeyim.
neyse diyeceğim son şeyide dediğime göre burda biter bu yazı.işte öyle içses dediki yaz buraya.bende dinledim onu.konuşmaktansa yazmak daha eğlenceli.
yazı bitti benim yüzümde koca tebessüm.buyum ben cıvık insan şekli.

2010/07/20

3 harflinin uzağından geçen ''mutluluk''

nasılda sinsi birşeysin...
öyle başı boş dolanıyorsun
benim bedenime hakim olmak için,
bana sorman gerekirdi
ama başına buyrukluğun
seni izinlerden uzaklara savurur...
söylenenler önemsizken
duvarların geçirmezliğide
sana bir o kadar yalan gelir.
tabuların varlığını savurup atışın
belkide seni cazip kılan.
ateşin içindeyken
dilime düşen buz parçasısın..
güzelliğini inkar etmek ne mümkün!
ılık ılık akan bencilliğin
içten içe kızdırırda susarım...
adım attığın an alışmışım sana
an olur gitmeni dilesemde
kapıları kapatırım uçup gitme diye
adını bile kendin koymuşken
sana sahip olmak imkansızdanda öte
akreple yelkovan senin emrindeler
durdurup kaçarsın canın çektiğinde
bir sen bilirsin tüm cevapları
bense bildiğimi sanıp avunurken
gün olur ardıma dönüp bakarım
sen tüm doğrularımı götüren yanlışmışsın meğer...

...hani teoman demiş bi şarkısında;
''aşk olmasa belki mutluluk olurmuş
ya da yokmuş
sadece bir rüyaymış
aşk ateşmiş bir yanlış anlamaymış''
insanları kendine esir eden 3 harfli
uzağımdan geç dokunma kıyılarıma
mutluluğun eşiğine sensiz adımlar atayım
nefes almak böyle daha kolay olacaktır.
her zaman dediğim gibi sevin birilerini
içinde 3 harfli duygular olmasada sevin
inanın elinizde daha fazla mutluluk kalacaktır.

2010/07/15

nerden nereye gider cümlelerim

otobüsten bakarken dikkatimi yan taraftaki arabanın arka koltuğundaki bisiklet çekti.hediye olsa gerek.4-5 yaş civarındaki bi çocuğa olduğu belli.sanırım bu bi süpriz..
böyle küçük şeyler beni eskiye döndürüyor.
4-5 yaşındayım bi oyuncak mağazasının vitrininde duran orta boy panda.. geliyorum gidiyorum devamlı istiyorum.bi süre böyle devam etti artık umudum kesildi..
bigün oyun oynayıp eve geldim. bizimkilerin yüzünde böyle bi süpriz çanı ifadesi.gözlerim etrafı süzüyor hızla.sonra sehpanın arkasında böyle hediye olduğunu anlatan bir parıltı.bi baktım benim panda orda. çıldırmıştım sevinçten.
benim isteklerim öyle bir çırpıda olmazdı pek.tabi bazıları hariç.şimdi düşünüyorumda iyikide olmamış.zamanla olduğunda daha iyi benimsemişim.kolay kolay atmamışım kenara.
bunun için aileme teşekkür etmeliyim bence.kolay elde etmek gibi basit oyunlara sürüklememişler.kolay elde ettiklerinizi bir çırpıda tüketirken üzülerek bakıyorum.anlamaya çalışmıyorum anlamınızı yitirdiğinizden.anlatmaya çalışmıyorum anlatamayacağımdan.sadece kendi kendime söyleniyorum.
...bi durun
bi nefes alın.

2010/07/12

hey kalk durağa geldin der iç ses

kalem tutmaya mecalsizken
belli belirsiz cümleler kuruyorum
çokta anlamlı değiller
düşünmeye vakit bulamamak
pek bi dinlendirdi ruhumu
rafa kalkan duygular kitabı
cümleye koymaya unuttuğum özneler
iki koltuk arasından yarım yamalak gördüğüm deniz
şaka gibi gelsede
ilaç etkisinde.
sabah aldığım simitin kalanı
onu sardığım kese kağıdına
üşenmeden yazdırdı bunları
pekte saçmaladım
zaten hep saçmalarım
bakmayın siz
hayat iyidir iyi!
diye sonlandırıp yazımı
otobüste uyuyakaldım.

2010/07/09

insan yağmuru dinledi

göğün hıçkırıklarını tutamadığı bir anda,
ara ara tebessüme meyille açsada güneş
hızla kapanır tüm perdeler.
bir giz var gibi...
merakla kaldırırım başımı
sırılsıklam olurum.
yüzümün tüm hatlarını gezer.
bazısı öyle bir kalırki
gözeneklerimden ruhuma sızarken
içimde hissederim tüm acısını...
saklanmak isterim bir çatı altına,
an olur yaparımda...
ama bırakmak istemem.
belliki bu bir veda...
belki gökyüzünden intihar kanları
yinede dururum oracıkta kıpırdamadan.
kıpkırmızı olur her yerim...
siz göremezsiniz
çünkü görmek istemezsiniz.
damağınızda hep hoşunuza giden tat olsun diye
bi yudum su bile içmeye çekinip uzaklaşırken
bir yağmurun çığlıklarını duymak
onca duygu içinde size göre olmasa gerek.
kulağı sağır eden bu sese rağmen
ben orda bekliyor olacağım...
...yağmur dindi
ve gizem perdesi aralandı.
ve insan dediki
gördüklerim göremediklerinizden ibaret.

2010/07/04

güzel bir gün

yine iç sesin konuşmak istediği anlardan biri.
ilk önce vapurda günün güzelliği başladı.bir bebek inerken bana el salladı yüzüne tebessüm ettiğimden olabilir ama bu beni çok mutlu etti.
beşiktaştan ortaköye yürünür ve hayat gülmeye devam eder.
bunları yazmazsam olmaz kesinlikle olmaz..
yıllardır aradığım özdemir asaf yalnızlık paylaşılmaz ooo yee bebeyiiim sonunda seni buldum.
hemde hiç ummadığım bir anda ve yeride önemli ortaköy'de!
ve elinde kalan son kitaptı oracıkta beni beklediğini biliyordum.
üstüne ikinci el olmasıda keyfimi iyice yerine getirdi ne çok sır var sayfalarında
ve benimle birlikte yenileride eklenecek ona.
mutluluk damarlarımda gezinmeye başladı son hızla...
tek mutlu olan ben değildim deniz'de bayıldığı bir yazardan kitap imzalattı beni baya sarstı ama ben adamın adını bile hatırlamakta güçlük çektiğimden biraz kayıtsız bir rol oynasamda,onun mutluluğu görülmeye değerdi.tabi ben ortaköy'e giderimde kumpir yemezmiyim bitiremedim ama olsun pek bi lezizdi ımmm..yemekten çatlıcam zaten bigün ama artık sağlıklı beslenicem inanın.(kendim bile inanmaya zorlanırken siz inanın)
beşiktaşta ilerlerken küçük kız çocuğu taxiye doğru söyleniyordu anlamadığımız bir dille kendince,ona karşılık olarak dil çıkaran taxiciye gülerken.babasının yanında bana bakan küçük çocuğa yaptığım nanik ve üstüne büyük bir zevk alarak verilen nanik karşılığı.
güzel anlar...bu çocuklar muhteşem yaratıklar.anaç ruhum tavan yapmakta yine.
kocaman bir ağaç altında taburelerde oturduk çay o kadar güzeldiki birer tane daha istedik bi yandan özdemirden bi iki bişiler...

Uzağa değil,usta

öteye hep öteye gitti;

yalnızlığı ondandır.
mini arabalardan wolkswagen minübüs gördüm koyu yeşil böle onu aldım kendime.
kendi kendimi pek bi mutlu ettim.bayılıyorum böyle eski arabaların oyuncaklarına...
ekmek almaya giden denizimi beklerken..kaldırımda,müzik eşliğinde bişiler geçiyordu aklımdan kafamı yana çevirdiğimde küçük bir kız çocuğu bana öpücük yolluyordu.. aileside şaşırmıştı bu duruma ben gibi...tanımıyorduk birbirimizi ama o dönüp dönüp öpücük yolladı tabi o yaparda ben dururmuyum bendende koca koca öpücükler...
korktuğum gibi değildi Abana dan sonra İstanbuldaki dakikalar aksine özellikle seçilmiş bigün gibi küçük mucizeler barındırıyordu..
üstüne kulağıma ara ara gelen neil young ve mızıkası beni benden alırken gün bitti...
...hayat sandığınız kadar kötü değil
mutluluklarınızı ve mutsuzluklarınızı
siz çağırıyorsunuz...
mutlu olmak için onca şey varken
o gözlerinizi hala yummanıza ne demeli!


Bir Şehir efsanesi

Güneş utanır ya sevdiğine kavuşurken
al al olur yanakları...
Kavuşurlarken karanlık çöker şehre
kusurları kapatır.
işte o şehirde ayri bir dünya,
iyilik ya da kötülük gibi bişey değil.
Böyle yürekten gelen ılık ılık birşeyler,
karnınızda geçmesini istemediginiz heyecan...
Ruhun huzura doydugu anlar.
Biradan alınan yudumlarin tadı,
damağınızdan silinmesin istersiniz.
Bu şehirde bir adamı sevdim ben
yıllar önceydi...
Zamansız gidişleri olurdu
birgün gitti bir daha gelmedi.
Giderken lanetledi yalnızlığıyla...
Tadı damağımda anlarda gidişlerim oluyor artık.
Mutsuzluk degil benimkisi...
Yinede bi yerlerde,
benim kuramadığım cümleler kurulsun istiyorum...
Birileri artik mutlu olmalı şehrimde.
Tadı damağından silinmeyecek anlarınız olsun.
Güneş al al olmus sevdiğine kavuşurken,
yavaştan karanlık çökmeye başlar şehrime...
Pek bi severim şu saatlerini ..

...kulağıma çalınan mızıka sesiyle giderken
kadehimi kaldırırım laneti kıran güneşe...

2010/07/02

yo hayır yo hayır bunu istemiyorum!

evet yarın akşam gidiyore
cennete elveda!
trafik,gürültü,garip insanlar..
he istanbulu sevmiyo değilim
ama şu dönemde pek çekesim yok.
çoğunuz problem çocuğu izlemiştir
ardımdan onun yetimhaneden gidiş sahnesi yaşanacak!!
ağlayan yüzler ben uzağa karışınca kahkaya dönüşürken
balonlar,havai fişekler,baileysler,biralar vs...
hepsi ama hepsi ortaya çıkacak bunu bilmek acı veriyoree
ulan hepinize tükürcem bensiz yapacağınız şeyler için.
yinede içimde birileri için mutlu olduğum duygular var
sevin ulen sevin birilerini kim oldukları önemli değil
sadece sevin düşünmeyin çok fazla.
....ben giderim adım kalır,
dostlar beni hatırlasın!

2010/06/30

LSD ile küçük adımlarda SON

her eve geldiğimde annemi dahada kötü buluyordum. geçirdiği nöbetlerin sıklığı artmıştı. zaman zaman beni ve kardeşimi bile tanımama hali. defolun diye atılan çığlıklar. hayat tam anlamıyla berbat bi yere doğru sürükleniyordu. intihar girişimleri,onun ölmüş olma fikri beynimi kemiriyorken hayatla bağdaşma ihtimalim giderek azalıyordu.

insanların hastalandıklarında çevrelerindeki insanlar dahada azalıyor. annem delirmiş diye bütün sevdikleri ondan elini çekmişti zaman geliyordu ben bile ondan nefret ediyordum. hayatımın içine ettiği koca bir dönem. yinede onsuz bir hayatı düşünmek bile anlamsız geliyordu.

devamlı yeni yöntemler deniyorduk.ilk önce ilaç tedavisi onun işlevini kaybettiği bi dönemde şok tedavisi ardından hayatımızın odak noktası haline gelecek LSD.

sabahlara kadar internette tedavi yöntemlerini araştırdığım bigün karşıma gelmişti.Albert hofmann tarafından denenmeye başlanmış bir yöntemdi bu.hayal dünyasının tamamını bitirip yeniden yaşama ilk adım gibi bişey.

uzun bir dönem bunu araştırdıktan sonra annemden önce kendim deneme fikri daha baskın geldi.çünkü hastanın tam anlamıyla hayattan kopma ihtimalinide küçük yazılarla,minik bir parantezin içinde belirtmişlerdi.

yaşadığım yerde bulunması zor değildi. bikaç arkadaşıma sorduktan kısa bir süre sonra elime geçti.anlaşılmasın diye pula emdirip taşıyormuş.bikaç gün boyunca yanımda taşıdım çünkü kararsızdım. okuldan eve geldiğimde annemin çığlıkları her zamanki gibi evde yankılanıyordu.küçük kardeşimi tanımıyordu.kardeşimin çığlıkları anneminkini zaman zaman bastırsada beynimde derin yaralar açmalarına engel değildi.

kardeşimi koşar adımlarla oradan uzaklaştırıp bahçedeki oyun havuzuna bıraktım.nefes almakta o kadar zorlanıyordumki eve koşarken bi an dizlerimin boşaldığını hatırlıyorum.

kapıyı açtığımda babamın anneme vurduğunu gördüm. o kadar kötü bi durumdaydımki babama vurmaya başladım.annem köşede hala çığlık atıyordu.babamda ve bende bikaç küçük sıyrık ama hayata damgasını vuran derin yaralar açılmıştı.şeker kasesi yere düştü tiz bir sesle kırılışına yöneldik.annemi tutmak mümkün olmadı eline geçirdiği küçük parçayla boğazında derin bir sıyrık,etrafa saçılan kırmızı renk bunu en son kurban bayramında dedemin kestiği koyunda görmüştüm çok acı çekti demişlerdi.

LSD. odamda denediğim o gün ilk önce camları kapadığımı hatırlıyorum.satıcı dikkat et evlat demişti.hatta yanında insanların olmasıda önemliymiş. dilimin üstüne yerleştirdikten sonra zamanın kaymasını beklemeye başladım.20-25 dakika sonra beynimde hafif bulanmaların olduğunu hatırlıyorum.bunların hepsini senin için yapıyordum anne!
bilgisayarımda sadece listeye pink floyd mother şarkısını attım.seni ruhumda hep hissetmek istiyordum.

anne bu kurabiyeleri en son ben küçükken yapmıştık.bu sefer kurabiyelerimiz kakaolu ama ben üzümlüyü severim.yinede seninle hala bişeyler yapabilmek çok hoşuma gidiyor.anılarımızı unutmaya başlamıştım ve senin üzerimden ellerini usul usul çekişin benim sinirimi bozuyordu
kontrolü kaybetmeye başladığımın farkındayım.kahkalar atıp eğlenirken kafamı çevirdiğimde tüm duvarın karıncalarla kaplı olduğunu görmem herşeyin kopmasına sebep oldu.

herşey başa dönüyor sanırım...
kırılan şeker kasesinin tiz sesi
etrafa saçılan koyu kırmızı
koyunun son bakışları
...
görebildiğim parçalanmış bir geçmiş. camı açıp 4. kattan bahçedeki mavi ortancaya son kez bakışım.pink floyd şarkının sonuna gel-lll-mmişş-keen....
anne,bu kadar yüksek olması gereklimiydi duvarın?
''bahçede oğlumu oyun havuzunda oyalarken birden yanımıza doğru düştü.kim olduğunu tanımıyorum.ama anne diye seslendiğini duydum.birileri annesine haber vermeli lütfen yardımcı olabilir misiniz? ben elimdeki mavi ortancaları vazoya koymalıyım.''
daha henüz bedenim yanından uzaklaşmamışken
annemden duyabildiğim son sözler bunlardı.
şizofren dünyanda ölmene izin veremezdim
hiçbir zaman beni hatırlamayacak olsanda
herşey senin içindi anne.

2010/06/29

seninleyken O burda

geldiğini hissedebiliyordum...
gözükmesende yakınlarda bir yerden
sesin gelirdi hep kulağıma.
koşa koşa geldiğin nefes alışından belli
hiç dinlenmemişsin bi söğüt gölgesinde
durmak sana göre değil.
zaman kaybı dersin sen hep
bişeyler hemen olsun bitsin.
bende sen kadar koşmayı sevsemde,
adımlarımı yavaş atarım bazen
saniyeleri bile kaçırmamak için.
ondan hep geride kaldım ya
geçip giden insan silüetleri var etrafımda
kiminin kokusu,kiminin sesi
fazlasıyla tanıdık.
ama seni daha önce hiç görmedim
fakat tanıyorum gibi...
korkuyorumda aslında yetişememekten.
tenine usul usul dokunuyorum
sense olsun bitsin istiyorsun herşey
yüzünden anlıyorum öfkeni
aslında geçtiğin istasyonlardan biriyim.
bunu bilmem sana olan duygularımı değiştirmiyor
usul usul teslim oluyorum sana.
gözlerimi kapatıp ,
suratını karanlıkta çizmeye başlıyorum
saatlerimi alıyor tüm hatlarını işlemek.
mutluluk mu bilmem ama çok değişik...
tüm bedenimdeki karıncalanmalar
hareketlerimi istemsiz yapmama sebep olurken,
sen kendinden o kadar emin ilerliyorsun.
sanki daha önce hepsini ezberlemiş gibi...
bi süre devam ettikten sonra
kiminle kavga ettiğini sır gibi saklayan
bedenlerin savaşı sona eriyor...
ilk önce ikimizde yatağın en uç kısımlarına
birbirimize farkettirmeden çekiliyoruz
sanki ikimizde aynı şeyleri düşünmüyormuşuz gibi
bu anlık sarhoşluk geçti ve kendimize geldik
çizdiğimiz resimlerden çok farklı yüzlere sahip
yatakta öylesine duran et parçaları
birbirimizi aynı kaldırımda görsek dahi
tanıyamıyacak olmamız güzel
çünkü hiç bakmadık gerçek yüzlerimize
önden sen git ben yavaş yavaş toparlanayım
kapının kapanış tıkırtısı kulağıma geldiği an
gözümden düşen tek bir damla
ikimizde biliyoruz
sen sokakta yürüken öfken geçip gittiğinde hatırlıyorsun
ben daha henüz herşey tazeyken
bir parçamızı daha bu savaşa kurban verdik...
...öfkeliyiz aslında hepimiz
bin çeşit yolu var savaşlarımızın
hiç tanımadık bi bedenle sevişmek
bazen küçük bir çocuğa sebepsiz atılan tokat
hayat öyle bir karmaşa,yanılsamaki
gerçek olan duyguları ayırt etmek güç.

2010/06/27

yanılsamalar ses verirken

esen rüzgar mı içimi ürperten
yoksa korktuğum duygular mı
titrememe engel olamıyorum...
aslında çok sıcak olduğunu biliyorum
yinede bu sıcakta üşüyorum
sizler kalplerinize gökdelenler dikerken
ben sessizce izliyorum.
benim minik deniz fenerim
ışıkların nasılda söndü
karanlıklar çöktü kayaların üstüne...
bense çıplak ayaklarımla geliyorum.
biraz yaralandım haklısın
hafif bi kanamam var ama ağır değil
belkide hissizleşmenin verdiği sakinliktir bu.
kırmızı ayak izlerimi beni bul diye bırakıyorum...
elimdeki bira ısınmaya başlıyor
sinirleniyorum bu geç kalışıma.
söylenerek yürümeye devam ediyorum
ama artık başım dönmeye başladı
içimdeki sesler dalgaları duymamı engellerken
kayaları biri devamlı itiyor sanki
lanet olası artık bi son ver şuna.
birden ayaklarıma gözlerim kayıyor
üzerinde yosunlar var
hemde uzun zamandır orda oldukları açık.
-ama ben yürüyordum
-burda beklememiştimki
-nasıl oldu böyle bişey
-yoksa yürüdüğüm her an
''hepsi bir yalan'' olamaz deil mi?
evet itiraf et artık yalan olduğunu,
hayal dünyasının güzelliğinden çıkmak istemediğini.
belkide kırılmaktan korktun
sığındığın tek palavra.
sanki sonuç çok farklı oldu!
ayaklarının haline bak
hatta kollarına
üzerinde yılların yorgun yeşillikleri
nasıl yerleşmişler bedenine.
zamana ve hayata geç kalınmışlık
pişmanlık deilde
arada kimsenin duyamayacağı keşkeler...
bir yandan hala söylenirken,
üstündeki çimleri temizlemeye çalıştı.
farkedemediği bişey vardı insanın
yok olan çimler değil de kendisiydi.
ondan hatıra kalan tek şey
deniz fenerindeki bir avuç yeşillikti.
onlarıda kayalara vuran dalgalar alıp götürdü
yaşadığı farkedilmeden,
uzaklaşırken hayaleti bu dünyadan
size son kez gülümsedi
...ve sevin vaktiniz varken.

2010/06/24

şehrin sesi

bir şehir tanık olurken bunca olanlara.
kimi zaman fırtınaları çağırıyor tepki olarak,
bazende tutup güneşi kolundan
sevilenin tam üstüne sürüklüyor
onu görmesi için çabalarcasına.
bizde görmemek için ne kadar çok çabalarız
aslında görsek ne olacak?
öyle bir tabiatamız varki
anlam yüklemek çok zor içine.
yanlış anlamlar yüklenmiş kelimelerimiz varken
cümlelerimiz çokta sağlıklı olmayacaktır
zaten kendimizi görmek istiyoruz karşımızda
ya da bizi alıp duvarlara çarpan insanlar
aşk mazoşist duyguların bütünü.
gurur diye bağıran hepimiz
dönüp arkamıza bi baksak iyi olacak
nası gurursuzlaştığımızı aşk uğruna.
birileri bişeyleri feda ederken
sigarayı yakıp tavana baktırır sadece diğerini
birileri öyle güzel dokunurki hayatına
uyurken bile dokunmaya kıyamadığın olduran
ince bir çizgidir AŞK!

...ve küçük bir hayat tecrübesi
hayatınızda ben bunu asla yapmam demeyin
öyle bir an olur ki tüm gerçekler yalan olur
öyle bir an gelirki asla dediğiniz duygular
gitmesin diye kendinizi yalvarırken bulursunuz.

gecenin sesi

bana herşey komik
gülüyorum sadece
herkes çoban yıldızına aşık
pek bi parlıyor
!

2010/06/22

bir ninjanın kucak dolusu anılarından

bu nası güzel bir duygudur bazıları iğrenebilir ama bi yerden geçerken küçüklüğünden bu yana duyduğum tezek kokusu bile beni mutlu edebiliyor....
çocukluğumdan bu yana bisikletimle o hacıvelideki evin önünden geçiyorum.hep aynı koku. hayatım değişti,ben,çevremdeki insanlar hatta o damdaki inekler bile... çoğu şey değişirken onun inatla bu kafa tutan kokusu beni pek bi mutlu etmekte.
az ilerisinde kayalıklarda oturuyorum. tam bizim büfenin orda tabi artık bizim değil.elimdeki çakıyla güya ninja işte karate kit falan etkilenip böle ordaki sopalardan yapmaya çalışırdım üzerine japonca adı altında bişiler kazırdım.tabi bu iş özenle ve gizlice yapılırdı...
sopamla dağa çıkıp garip haraketler yapardım.
ormanın içindeki tuvalette bekleyip para kazanırdım.
bizimkilerden gizli büfeden dondurma kola birde meşhur krispy cipslerinden aşırıp ormandaki çalılıklarda bazende tam şu an oturduğum yerde götürürdüm keyfle.
ormanın içinde tahta evde yaşayan yaşlı çiftin evine giderdim dedem falan yok diye onlara çok bağlanmıştım.oraya giderken yolda sopamla birlikte savaşırdım.ısırganlar hep dalardı bacağımı.
annemden gizli denize girerdim ardından yakalanırdım.
dizlerim paramparçaydı ve bundan gurur duyardım çünkü ben bir ninjaydım ve elbette yaralanabilirdik savaşımızda!!!
babamın 3 tekerlekli bisikletiyle eve dönerdik. onun önünde kocaman bir sepette denmez ama sepet görünümlü koca bir alanı vardı.babam yaptırmıştı.genelde orda uyuyakalırdım bazende bi ağaç altında sızardım.
satılmayan dondurmalar kışın eve kalırdı ve bu nedenle satılsın istemezdim...
daha yazsam sayfalar yetmez. eminim herkesin bi kucak dolusu mutlu olduğu an vardır. umarım hala devam ediyordur mutluluğunuz. ben hala mutluyum tabi ninja bir çocuğun mutluluğu bi ayrı ona paha biçmek imkansız...
bu arada o zamanlar kırmızı beyaz bmx 2000 bisikletim vardı bi sürahi para verdik biz ona hee bunu yazmasam olmazdı.
bunlardan size ne tabii ama burası benim blogum ve ben sizinle bazen en kucak dolusu şeylerimi paylaşmayı seviyorum.

sarı sayfalar

bir vagon düşünün... içi öylesine kokuyorki
nefes almak ne mümkün
küflenmiş kilit kısmı,
belliki uzun zamandır dokunulmamış.
üstünde fazlaca gözyaşı...
yinede bunca yıla rağmen çok sağlam
vagonun sol köşesinde tırtıklı bir delik
zamana dayanmak,
bedenin her yerinde bir değil.
o boşluktan sızan ışık süzmesi
toz zerreciklerinin hızla hareket edişleri
keşfettikçe içimde garip bir his uyandırıyor
heyecanlanıyorum sanırım...
aslında buna mutlulukta denilebilir.
koskoca bir yalnızlık diye düşünmüştüm
üzülmüştüm hatta içten içe
ta ki görene dek.
içinde yaşam bulmuş papatya
evet imkansız gibi
bu bir mucize olmalı
anne karnındaki bebek gibi
ruhu derinden etkileyen.
diğer bir ışık süzmesinin rehberliğiyle
gözlerim diğer yöne kayıyor
orda kıvrılmış yatan kedi yavruları
boncuk boncuk gözleri bana yöneliyor...
birden artık o berbat kokuyu duymamaya başlıyorum
uzaktan o kadar kötü görünen vagon
içindeki harikalar diyarının kapılarını aralarken
aklımdan geçen o düşünce...

birileri hikaye değilde hikayelerin yazıldığı
sarı sayfalar olmalı...