2011/04/29

şapkalı deli dansı

ayaklarımı uzatmış,
dinleniyorum bir ağaç gölgesinde...
ağzımdaki küçük çalı parçası,
dilimin üzerinde dünya turuna çıkmış.
saçlarım herzamanki gibi dağılmış...
şapka olmasa gizlemek zor olabilirdi.
ayak uçlarım gölgeden nasibini alamazken
güneş onların içini ısıtmakta pek bi bonkör.
mızıka sesi yankılanıyor uzaktaki evden
annemin kurabiyelerinin kokusuyla
dans ediyor sanki...
dayanamayıp kalkıyorum yerimden
anlamsız hareketlerle mutluluk dansı yapıyorum.

...mutlu olmak için

sebep aramaya niyetsizken

huzura erişmek için

uzak durduğum huzursuzluklar var

bir çocuk düşünde büyüdüğüm

zamanların mutluluğa kurduğu

asma köprüleri var...

2011/04/27

bu bir merasim töreni


sen hiç zamanı durdurabilmeyi denedin mi?
ruhunu temizlemek hiç kolay olmayacak...
kirlerinden arınman değildi istek!
kaybetmeyi istiyorum...
temiz ruhu kaybetmeyi istiyorum.
dışım böylesine toprak kaplıyken,
içimdeki o temiz yeri kirletmek istiyorum.
bekle beni o güne kadar...
biraz daha çabalamama izin ver.
kendim yapmak istiyorum bunu...
bu bir merasim töreni!
lanetli ruhun kabul ediliş günü.
kıyametin bile kopamayacağı
cesur şimşeklerin korkularından yerlerine gizlendiği
masumiyetin kendini kadehte sunduğu an.
hep arzulamamış mıydık bunu?
zamanı durdurabilmekti son arzu
anı seçemesekte zaman durmalıydı
bir ağaç altında diz çökerken ben,
acının bedenime merhabası
yüzümün ıslanırkenki mutluluğu
köklerin vedası sana bu...
tüm inandığımız masalların şarkısıydı bu
topraktaki köklerin bedene saplanışı
bu bir ölüm değildi insan
masumiyetin yeniden doğuşuydu
bu bir hoşgeldin töreni...
bambaşka kelime anlamlarında teslim olmak
yaklaş usulca ve sende katıl bana...
unut tüm bildiğin kelimelerin anlamlarını
tüm sözcükler bugün anlamlarını kaybetti.
ağaç kökleri sözlükleri karıştırdı
bedenler yer değiştirdi bugün...
sus ve dinle!
masumiyet teslim oldu.
bu bir merasim töreni insan
diz çöktüğün yerden sakince kalk
ve son yudumunu al şarabından...
bırak kendini toprağın ruhuna
kanına karışan zehir değil inan bana
sen kendini bulurken,
biz kayıpların ölülerini çoktan yakmıştık...
sessizliği dinle sadece...

bu bir merasim töreni insan

masumiyet teslim oldu

bu bir kaybetme şarkısı

en güzel kıyafetimi giyip geldim ağaç

dizlerimin üstünde köklerini beklerken

son bir dilek diliyorum senden

bu merasim töreninin

en güzel şarkısında durdur zamanı.

2011/04/23

salıncak

ağacın dalına kurulan salıncak
dev bir araba tekerleği...

tek bir arkadaşın bile olmadığı bu yerde,

sallanırken gökyüzüne kaldırdığım kafam

o zamandan bilirdi yalnızlığın kokusunu...

yüreğine hava doldurarak unutmak isterdi.

bulutların şekilleriyle arkadaşlıklar,

bazen dev kahramanlıklar ülkesi yaratırdı.

yıllar sanki o dev tekerlekte ileri geri geçmişti...

bir an gözlerimi kapamıştım

olanlar olmuştu gibi...

terketti herşey...

bırakmayan tek şey yalnızlıktı o gri günde

yerinde durup yaşlanan bir ağaç gibi

kıpırdamamıştım...

köklerim toprak altında devinirken,

acıların en büyüğünü yaşamıştım.

adım atıp gidememekti en korktuğum.

dizlerimin üstünde yürümeyi denerken

parçalanmıştı kahverengi pantolonum
kırmızımsı lekeleri annem çıkarabilir miydi?

ya da bir masal kahramanı olsam

sihirle kaybedebilir miydim sökükleri?


sen söyle bana bir umut olsa

kapıyı araladığımda

yüzüme ışık vurur muydu ?

sanki tüm acıların sonuymuş gibi

ölüm mü yoksa yaşam mı
beni daha çok mutlu ederdi

daha hızlı daha hızlı salla bulut

belki o zaman yanına gelip

bu yalnızlığı unutabilirdim...

2011/04/22

domates güzeldir unutma!

durup biraz nefes alıp dinlenmeli.. oturup bir banka düşünüyorumda kaç kişi mutlu bugün diye... annemin keyfi yerindemi acaba... yine uyuyakaldım ya ben otobüste..bizim kedi nerelerdeki bugün gözükmedi.. rıhtım gözüküyormu burdan.. of ne zaman oradan bakıcam buraya sonra bazen alıyorum bazı kareleri hiç bitmesin O anlar diyorum..

sonra insanlar seviyormuş gibi yapıyorlar en çok ona bozuluyorum..bazıları söylüyo nefret edişlerini bunu daha samimi buluyorum.bir evim olsun istiyorum.. birkaç hayal kuruyorum olmayacağını bile bile...çabalıyorumda kuyruğunun peşinde dolanan kedi gibi hissediyorum..gideyim diyorum dur bi nefes al diyo içimdeki kalıyorum olduğum yerde.

gönüllü yalnızlık seçip gönülsüz kalabalıklar yaşıyorum kimse farkında değilken.

bisiklete binen çocukları izliyorum içimdeki uçurtma havalanırken... başım dönüyor gökdelenlere bakarken... bir kahve yudumluyorum eski kokan bir yerde.. garip içkiler deniyorum yeniye ayak uydururken.. ama hala bira ile cila yapıyorum...

konuşurken anlatamıyorum yazarken daha bi güzel.belkide dinlemeyeceğinizi bildiğimden konuşamıyorum... okumanız bazen pekte ilgilendirmediğinden rahat oluyorum...

utanmayı sadece ayıp bişey yaparken değil siz övdüğünüzde de yaşıyorum...

şehirde bahçesinde domates yetiştirebilecek bir insan arıyorum.

kağıttan gemileri yüzdürmekten utanmayın istiyorum

çikolatalar güzeldir ama en güzeli atep fıstıklı olanıdır diyorum

tek güzel şey gitar değil mızıka ve akordeonuda sevin istiyorum...
paranız sizin olsun bana uçurtma yapın ama bulutlara dokunabilsin istiyorum.
domates güzeldir dalından koparınca mis kokar ondan yetiştirin her köşede.
aşkın 11 e 10 kala geleceğine inanmaktayım.
bordo kadife koltukları olan bi evim olsun koridorunda kırmızı ve mavi bisikletlerim olsun diyorum.
bir balık alayım monitör yerine ona alık alık bakayım diyorum.
hayallerimi kuralları olmayan bi kompozisyonda çizebilmeyi isterken,
bigün birinize bozcaadaya gidelim dediğimde tamam diyip gidebilelim istiyorum ya da siz arayın ne bilim gidelim birgün!

he bide yırtık ayakkabılarım parasızlıktan değil çıkarınca bakmayın!