2012/02/28

biraz eksik

saçlarımın beyazlığı yadigar kalmış geçen yıllardan
gözlerimin altındaki çizgilerde saklı gizli geçmiş
puslu bir günün ardından
uzun tartışmaları ardımızda bırakıp
gözlerimin kan çanağı gibi olduğu o gece
sanki birşey olmamış gibi uyumamışmıydık
zor zamanlarda olmuştu iyi günler kadar.
oysa kol kırılıp yen içinde kalmıştı...
en açıkta olan bile saklıydı biraz kendine.
kuş sesleri geliyordu bu sabah
mutlu bir sabah diye düşünmüştüm
hatırladığım birkaç anıyla...
boğazım düğümlenmişti seni ilk gördüğümde
saçların dalgalanıyordu rüzgarda
etrafında birden fazla kadın sen tek başınaydın.
umutsuzlanmıştım yanından geçerken...
ansızın masama oturduğunda
hoşgeldin diyebilmek çok zor olmuştu.
şimdi bakıyorum da yüzüne
saçların dökülmüş
yüzünde kırışıklıklar
ne çok zaman geçmiş üzerinden...
boğazım düğümleniyor o günkü gibi
sana veda etmek belkide hoşgeldin demek kadar zor
zamansız bırakışın diyeceğim ama
hep derdin zamana söylenmeyi bırak diye
bu sefer seni dinleyeceğim zorlanarak...
''gün ışığı görmediği gün ölürmüş'' demiştin geçenlerde
bilirim hep sevdiğin güneşle doğacaksın
hergün pencereme...

2012/02/14

valentine babaya mektubum.

sevgili azizim;
taksim kfcde devamlı denk gelen ve hep karşımdaki masaya oturup öpüşen çiftin başka şehire taşınmasını diliyorum.uslu bir insan oldum sayılır.sevgili valentine baba umarım beni mutlu edersin.
sevgilerimle Yasemin.

2012/02/12

tenha

istediğin gibi,yalnızlığımı bozmak için uğraşıp
kendimi kaybediyorum hiç olmadığı kadar.
en azından çabalıyorum...
her yeni uğultuda başımın ağırlığını hissediyorum.
bi yudum daha alıyorum,
belki biraz iyi gelecek umuduyla...
izlemeye devam ederken zorlanıyorum.
sesler karışıyor...ifadem değişiyor.
yüzleri mozaikliyorum tanımamak için.
sinirlerime hakim olamıyorum.
bir katilin son gülüşü yüzümde beliriyor sinsice.
kendimden nefret etmeye başladığımda,
herşeyi diriltip kefaretini ödemeye yelteniyorum
oysa çabalarım nihayetsiz.
küçük bir çocuktan farksız,yeri önemli olmayan çığlıklarımla,
kontrolü sağlamak güç...
birkaç görevli kapıya bırakırken
sebepsiz kahkahalarıma engel olamıyorum...
uzun bir yol yürüyorum eve dönüşte
adımlarım birbirinden habersiz.
çitlere tutunarak buluyorum bahçe kapısını.
kapının kolunu kaldırmak hiç bu kadar zor olmamıştı.
girişteki saksıyı devirsemde,
toparlayabilecek mecalim yok bu gece
söyleniyorum her zamanki gibi...
huysuzum bu aralar.
bahçedeki ağaçtan limon kokusu yayılmış etrafa
seni hatırlıyorum...
aslında seni hatırlamaya yer arıyorum şu günlerde.
ağacın dibine oturup,konuşmaya başlıyorum.
anlamazdın bir insanın ağaçla konuşabilmesini
beni suçlardın yalnızlıkla,yıkılmayan duvarlarımla.
oysa senden önce tanımıştım yalnızlığı
alışkanlık olmayı geçmişti bile.
ilk başlarda kendi seçimim olmasada
devamında kabullenmiştim,birazda alışmıştım galiba.
bedenine yerleşen yalnızlıktan kurtulmak zor.
hoşumada gidiyordu başına buyruk tenhalık.
tavırlarım değişmiş,uzaklaşmıştım...
sen ilk yüzüne bakardın ya birini tanımak için,
bense; yalnızlığın bozulmasından korkan tedirginlikle,
bir soluğu ayak sesinden tanıyordum artık.

2012/02/11

hiç

gökyüzünün hiç görünmeyen yüzü
bulutlarda daha önce görülmemiş bir şekil.
büyüsüne inanıyorum.
toprağa döndüğünde suretim,
yarısı çürümüş bir elma şekeriyle
tozları kaldırıyor yerinden.
birkaç adım daha atıyorum.
sevmeyi anımsatıyor bana
kırık saksıdaki çiçek gibi açıyorum.
yarım yamalak tüm gücüyle...
gökkuşağının en dikkat çekmeyen rengine
tutulup saçmalar ya kelimeler
işte o anın anlamı hükümsüzdür.
tarifi yok çünkü hiçbir kaynakta.
soluklanıyorum yolum uzun...
koltuğun kenarındaki bozuk para misali
uzun bir aranın ardından,zamansız ortaya çıkıp
ezberimle oynuyorsun...
bu hoşuma gitmesede,
tepeye kadar eşlik etmene mutlu oluyorum.
basit,bir o kadar karmaşık kelimelerle.
yol bitiminde son bir adım daha
boşluğun cazibesine hayranlıkla...
saliseden uzun bir an yüzünü görüyorum.
biraz heyecanlıyım kusuruma bakma...
nabzımda ayak uydurmuş rüzgara.
biraz telaşlı...
adsız bir suçluluk duygusunun tutsaklığında
görüyorsun artık beni.
ve şimdi sende biliyorsun
ben o paraşütü hiç açmayacağım.

2012/02/10

hazır üretim.

oyuncak bebek gibi
gözlerini kapatması yetiyordu uyuması için.
konuşamıyordu ezber dışı cümleleri,
uzun süreli suskunluk,sebebi.
ve bir umut bile beslemiyordu...
belki bu sebeptendi mutlu oluşu.

2012/02/06

deli

ben bir deliyim
üzerinde gömleğiyle ayakları çıplak
koşturuyorum bana birşey olmaz
kanayan ayaklarım alışkın buna
gülüyorum;
vuruyorlar
durdurmuyorum
hoşuma gidiyor akıllarınca cezalandıramaları.
sizin bildikleriniz,
birde kendime sakladıklarım...
betona sürtüyorum avuçlarımı
birazını bırakıyorum bedenime.
parçalara ayırmak istediğim bedenimin
sadık kalışı hayata,dalga geçiyor benimle..
aklını yitirmiş bir deliden
birşey bekleyecek kadar çaresiz insanlar tanıyorum
uzun hikayeleri olan akıllı insanlar...
sadece benim bildiğim hikayeleriyle
gün batarken ya da doğarken,
zamanın önemini yitirdiği anlarda.
zihnimi şenlendiriyorlar.
bazen anlattıklarına güldüğümde mutlu olanlar
kimi zaman bunun için öldüresiye döven insanlar.
yıkanmadığımdan kaşınıyorum ama
rahatsız olmaktan uzun zaman önce vazgeçtim
damağımdaki küf kokusu hep aynı yerinde
yediklerimin hiç taze olmayışından belkide.
aklım çok karışık,ondan anlatıyorum.
birinin olmasına ihtiyaç duymadan anlatıyorum,
gazetede fotoğrafı olan bir yabancıya.
ben bir deliyim...
kış günü soyunabilecek kadar.
sizin önemsediklerinizi önemsemeyecek,
önemsemediklerinize ise tapabilecek kadar.
birgün ölüm haberimi alacaksınız.
bazılarınız sırlarınızı gömerken
kiminin umrumda bile olmayacağım.
karlı birazdan fazla soğuk bir günde
çöplerin arasında yatan çıplak delinin biriydi(m)
beni böyle anacaksınız.
bugün ölüyorum yarın dirileceğim
bunu bugün anlayacaksınız.

2012/02/01

şölen

göz altı morlukları gibi
belirdikçe bitkinleştiren
zamanın tükenişinin habercisi
susturun şu çanları
başımdaki ağrıları kontrol etmek güç
sesim güvensiz kelimelere,
ondan yarım yamalak cümlelerim.
affet beni,ellerim titriyor heyecanımdan...
belkide umudun çaresizliğinden,
içimdeki renklerin belirsizliği.
gökkuşağını görmek zor bu mevsimde.
ayak parmaklarım üşüyor...
gücün tükendiği bir nesil gibi
dizlerimin üzerine yığılıyorum.
nefesimi yutarken,son bir ses.
ölümümle karı renklendiriyorum bu gece...
kırmızının şölenine hoşgeldiniz!