2010/06/30

LSD ile küçük adımlarda SON

her eve geldiğimde annemi dahada kötü buluyordum. geçirdiği nöbetlerin sıklığı artmıştı. zaman zaman beni ve kardeşimi bile tanımama hali. defolun diye atılan çığlıklar. hayat tam anlamıyla berbat bi yere doğru sürükleniyordu. intihar girişimleri,onun ölmüş olma fikri beynimi kemiriyorken hayatla bağdaşma ihtimalim giderek azalıyordu.

insanların hastalandıklarında çevrelerindeki insanlar dahada azalıyor. annem delirmiş diye bütün sevdikleri ondan elini çekmişti zaman geliyordu ben bile ondan nefret ediyordum. hayatımın içine ettiği koca bir dönem. yinede onsuz bir hayatı düşünmek bile anlamsız geliyordu.

devamlı yeni yöntemler deniyorduk.ilk önce ilaç tedavisi onun işlevini kaybettiği bi dönemde şok tedavisi ardından hayatımızın odak noktası haline gelecek LSD.

sabahlara kadar internette tedavi yöntemlerini araştırdığım bigün karşıma gelmişti.Albert hofmann tarafından denenmeye başlanmış bir yöntemdi bu.hayal dünyasının tamamını bitirip yeniden yaşama ilk adım gibi bişey.

uzun bir dönem bunu araştırdıktan sonra annemden önce kendim deneme fikri daha baskın geldi.çünkü hastanın tam anlamıyla hayattan kopma ihtimalinide küçük yazılarla,minik bir parantezin içinde belirtmişlerdi.

yaşadığım yerde bulunması zor değildi. bikaç arkadaşıma sorduktan kısa bir süre sonra elime geçti.anlaşılmasın diye pula emdirip taşıyormuş.bikaç gün boyunca yanımda taşıdım çünkü kararsızdım. okuldan eve geldiğimde annemin çığlıkları her zamanki gibi evde yankılanıyordu.küçük kardeşimi tanımıyordu.kardeşimin çığlıkları anneminkini zaman zaman bastırsada beynimde derin yaralar açmalarına engel değildi.

kardeşimi koşar adımlarla oradan uzaklaştırıp bahçedeki oyun havuzuna bıraktım.nefes almakta o kadar zorlanıyordumki eve koşarken bi an dizlerimin boşaldığını hatırlıyorum.

kapıyı açtığımda babamın anneme vurduğunu gördüm. o kadar kötü bi durumdaydımki babama vurmaya başladım.annem köşede hala çığlık atıyordu.babamda ve bende bikaç küçük sıyrık ama hayata damgasını vuran derin yaralar açılmıştı.şeker kasesi yere düştü tiz bir sesle kırılışına yöneldik.annemi tutmak mümkün olmadı eline geçirdiği küçük parçayla boğazında derin bir sıyrık,etrafa saçılan kırmızı renk bunu en son kurban bayramında dedemin kestiği koyunda görmüştüm çok acı çekti demişlerdi.

LSD. odamda denediğim o gün ilk önce camları kapadığımı hatırlıyorum.satıcı dikkat et evlat demişti.hatta yanında insanların olmasıda önemliymiş. dilimin üstüne yerleştirdikten sonra zamanın kaymasını beklemeye başladım.20-25 dakika sonra beynimde hafif bulanmaların olduğunu hatırlıyorum.bunların hepsini senin için yapıyordum anne!
bilgisayarımda sadece listeye pink floyd mother şarkısını attım.seni ruhumda hep hissetmek istiyordum.

anne bu kurabiyeleri en son ben küçükken yapmıştık.bu sefer kurabiyelerimiz kakaolu ama ben üzümlüyü severim.yinede seninle hala bişeyler yapabilmek çok hoşuma gidiyor.anılarımızı unutmaya başlamıştım ve senin üzerimden ellerini usul usul çekişin benim sinirimi bozuyordu
kontrolü kaybetmeye başladığımın farkındayım.kahkalar atıp eğlenirken kafamı çevirdiğimde tüm duvarın karıncalarla kaplı olduğunu görmem herşeyin kopmasına sebep oldu.

herşey başa dönüyor sanırım...
kırılan şeker kasesinin tiz sesi
etrafa saçılan koyu kırmızı
koyunun son bakışları
...
görebildiğim parçalanmış bir geçmiş. camı açıp 4. kattan bahçedeki mavi ortancaya son kez bakışım.pink floyd şarkının sonuna gel-lll-mmişş-keen....
anne,bu kadar yüksek olması gereklimiydi duvarın?
''bahçede oğlumu oyun havuzunda oyalarken birden yanımıza doğru düştü.kim olduğunu tanımıyorum.ama anne diye seslendiğini duydum.birileri annesine haber vermeli lütfen yardımcı olabilir misiniz? ben elimdeki mavi ortancaları vazoya koymalıyım.''
daha henüz bedenim yanından uzaklaşmamışken
annemden duyabildiğim son sözler bunlardı.
şizofren dünyanda ölmene izin veremezdim
hiçbir zaman beni hatırlamayacak olsanda
herşey senin içindi anne.

2010/06/29

seninleyken O burda

geldiğini hissedebiliyordum...
gözükmesende yakınlarda bir yerden
sesin gelirdi hep kulağıma.
koşa koşa geldiğin nefes alışından belli
hiç dinlenmemişsin bi söğüt gölgesinde
durmak sana göre değil.
zaman kaybı dersin sen hep
bişeyler hemen olsun bitsin.
bende sen kadar koşmayı sevsemde,
adımlarımı yavaş atarım bazen
saniyeleri bile kaçırmamak için.
ondan hep geride kaldım ya
geçip giden insan silüetleri var etrafımda
kiminin kokusu,kiminin sesi
fazlasıyla tanıdık.
ama seni daha önce hiç görmedim
fakat tanıyorum gibi...
korkuyorumda aslında yetişememekten.
tenine usul usul dokunuyorum
sense olsun bitsin istiyorsun herşey
yüzünden anlıyorum öfkeni
aslında geçtiğin istasyonlardan biriyim.
bunu bilmem sana olan duygularımı değiştirmiyor
usul usul teslim oluyorum sana.
gözlerimi kapatıp ,
suratını karanlıkta çizmeye başlıyorum
saatlerimi alıyor tüm hatlarını işlemek.
mutluluk mu bilmem ama çok değişik...
tüm bedenimdeki karıncalanmalar
hareketlerimi istemsiz yapmama sebep olurken,
sen kendinden o kadar emin ilerliyorsun.
sanki daha önce hepsini ezberlemiş gibi...
bi süre devam ettikten sonra
kiminle kavga ettiğini sır gibi saklayan
bedenlerin savaşı sona eriyor...
ilk önce ikimizde yatağın en uç kısımlarına
birbirimize farkettirmeden çekiliyoruz
sanki ikimizde aynı şeyleri düşünmüyormuşuz gibi
bu anlık sarhoşluk geçti ve kendimize geldik
çizdiğimiz resimlerden çok farklı yüzlere sahip
yatakta öylesine duran et parçaları
birbirimizi aynı kaldırımda görsek dahi
tanıyamıyacak olmamız güzel
çünkü hiç bakmadık gerçek yüzlerimize
önden sen git ben yavaş yavaş toparlanayım
kapının kapanış tıkırtısı kulağıma geldiği an
gözümden düşen tek bir damla
ikimizde biliyoruz
sen sokakta yürüken öfken geçip gittiğinde hatırlıyorsun
ben daha henüz herşey tazeyken
bir parçamızı daha bu savaşa kurban verdik...
...öfkeliyiz aslında hepimiz
bin çeşit yolu var savaşlarımızın
hiç tanımadık bi bedenle sevişmek
bazen küçük bir çocuğa sebepsiz atılan tokat
hayat öyle bir karmaşa,yanılsamaki
gerçek olan duyguları ayırt etmek güç.

2010/06/27

yanılsamalar ses verirken

esen rüzgar mı içimi ürperten
yoksa korktuğum duygular mı
titrememe engel olamıyorum...
aslında çok sıcak olduğunu biliyorum
yinede bu sıcakta üşüyorum
sizler kalplerinize gökdelenler dikerken
ben sessizce izliyorum.
benim minik deniz fenerim
ışıkların nasılda söndü
karanlıklar çöktü kayaların üstüne...
bense çıplak ayaklarımla geliyorum.
biraz yaralandım haklısın
hafif bi kanamam var ama ağır değil
belkide hissizleşmenin verdiği sakinliktir bu.
kırmızı ayak izlerimi beni bul diye bırakıyorum...
elimdeki bira ısınmaya başlıyor
sinirleniyorum bu geç kalışıma.
söylenerek yürümeye devam ediyorum
ama artık başım dönmeye başladı
içimdeki sesler dalgaları duymamı engellerken
kayaları biri devamlı itiyor sanki
lanet olası artık bi son ver şuna.
birden ayaklarıma gözlerim kayıyor
üzerinde yosunlar var
hemde uzun zamandır orda oldukları açık.
-ama ben yürüyordum
-burda beklememiştimki
-nasıl oldu böyle bişey
-yoksa yürüdüğüm her an
''hepsi bir yalan'' olamaz deil mi?
evet itiraf et artık yalan olduğunu,
hayal dünyasının güzelliğinden çıkmak istemediğini.
belkide kırılmaktan korktun
sığındığın tek palavra.
sanki sonuç çok farklı oldu!
ayaklarının haline bak
hatta kollarına
üzerinde yılların yorgun yeşillikleri
nasıl yerleşmişler bedenine.
zamana ve hayata geç kalınmışlık
pişmanlık deilde
arada kimsenin duyamayacağı keşkeler...
bir yandan hala söylenirken,
üstündeki çimleri temizlemeye çalıştı.
farkedemediği bişey vardı insanın
yok olan çimler değil de kendisiydi.
ondan hatıra kalan tek şey
deniz fenerindeki bir avuç yeşillikti.
onlarıda kayalara vuran dalgalar alıp götürdü
yaşadığı farkedilmeden,
uzaklaşırken hayaleti bu dünyadan
size son kez gülümsedi
...ve sevin vaktiniz varken.

2010/06/24

şehrin sesi

bir şehir tanık olurken bunca olanlara.
kimi zaman fırtınaları çağırıyor tepki olarak,
bazende tutup güneşi kolundan
sevilenin tam üstüne sürüklüyor
onu görmesi için çabalarcasına.
bizde görmemek için ne kadar çok çabalarız
aslında görsek ne olacak?
öyle bir tabiatamız varki
anlam yüklemek çok zor içine.
yanlış anlamlar yüklenmiş kelimelerimiz varken
cümlelerimiz çokta sağlıklı olmayacaktır
zaten kendimizi görmek istiyoruz karşımızda
ya da bizi alıp duvarlara çarpan insanlar
aşk mazoşist duyguların bütünü.
gurur diye bağıran hepimiz
dönüp arkamıza bi baksak iyi olacak
nası gurursuzlaştığımızı aşk uğruna.
birileri bişeyleri feda ederken
sigarayı yakıp tavana baktırır sadece diğerini
birileri öyle güzel dokunurki hayatına
uyurken bile dokunmaya kıyamadığın olduran
ince bir çizgidir AŞK!

...ve küçük bir hayat tecrübesi
hayatınızda ben bunu asla yapmam demeyin
öyle bir an olur ki tüm gerçekler yalan olur
öyle bir an gelirki asla dediğiniz duygular
gitmesin diye kendinizi yalvarırken bulursunuz.

gecenin sesi

bana herşey komik
gülüyorum sadece
herkes çoban yıldızına aşık
pek bi parlıyor
!

2010/06/22

bir ninjanın kucak dolusu anılarından

bu nası güzel bir duygudur bazıları iğrenebilir ama bi yerden geçerken küçüklüğünden bu yana duyduğum tezek kokusu bile beni mutlu edebiliyor....
çocukluğumdan bu yana bisikletimle o hacıvelideki evin önünden geçiyorum.hep aynı koku. hayatım değişti,ben,çevremdeki insanlar hatta o damdaki inekler bile... çoğu şey değişirken onun inatla bu kafa tutan kokusu beni pek bi mutlu etmekte.
az ilerisinde kayalıklarda oturuyorum. tam bizim büfenin orda tabi artık bizim değil.elimdeki çakıyla güya ninja işte karate kit falan etkilenip böle ordaki sopalardan yapmaya çalışırdım üzerine japonca adı altında bişiler kazırdım.tabi bu iş özenle ve gizlice yapılırdı...
sopamla dağa çıkıp garip haraketler yapardım.
ormanın içindeki tuvalette bekleyip para kazanırdım.
bizimkilerden gizli büfeden dondurma kola birde meşhur krispy cipslerinden aşırıp ormandaki çalılıklarda bazende tam şu an oturduğum yerde götürürdüm keyfle.
ormanın içinde tahta evde yaşayan yaşlı çiftin evine giderdim dedem falan yok diye onlara çok bağlanmıştım.oraya giderken yolda sopamla birlikte savaşırdım.ısırganlar hep dalardı bacağımı.
annemden gizli denize girerdim ardından yakalanırdım.
dizlerim paramparçaydı ve bundan gurur duyardım çünkü ben bir ninjaydım ve elbette yaralanabilirdik savaşımızda!!!
babamın 3 tekerlekli bisikletiyle eve dönerdik. onun önünde kocaman bir sepette denmez ama sepet görünümlü koca bir alanı vardı.babam yaptırmıştı.genelde orda uyuyakalırdım bazende bi ağaç altında sızardım.
satılmayan dondurmalar kışın eve kalırdı ve bu nedenle satılsın istemezdim...
daha yazsam sayfalar yetmez. eminim herkesin bi kucak dolusu mutlu olduğu an vardır. umarım hala devam ediyordur mutluluğunuz. ben hala mutluyum tabi ninja bir çocuğun mutluluğu bi ayrı ona paha biçmek imkansız...
bu arada o zamanlar kırmızı beyaz bmx 2000 bisikletim vardı bi sürahi para verdik biz ona hee bunu yazmasam olmazdı.
bunlardan size ne tabii ama burası benim blogum ve ben sizinle bazen en kucak dolusu şeylerimi paylaşmayı seviyorum.

sarı sayfalar

bir vagon düşünün... içi öylesine kokuyorki
nefes almak ne mümkün
küflenmiş kilit kısmı,
belliki uzun zamandır dokunulmamış.
üstünde fazlaca gözyaşı...
yinede bunca yıla rağmen çok sağlam
vagonun sol köşesinde tırtıklı bir delik
zamana dayanmak,
bedenin her yerinde bir değil.
o boşluktan sızan ışık süzmesi
toz zerreciklerinin hızla hareket edişleri
keşfettikçe içimde garip bir his uyandırıyor
heyecanlanıyorum sanırım...
aslında buna mutlulukta denilebilir.
koskoca bir yalnızlık diye düşünmüştüm
üzülmüştüm hatta içten içe
ta ki görene dek.
içinde yaşam bulmuş papatya
evet imkansız gibi
bu bir mucize olmalı
anne karnındaki bebek gibi
ruhu derinden etkileyen.
diğer bir ışık süzmesinin rehberliğiyle
gözlerim diğer yöne kayıyor
orda kıvrılmış yatan kedi yavruları
boncuk boncuk gözleri bana yöneliyor...
birden artık o berbat kokuyu duymamaya başlıyorum
uzaktan o kadar kötü görünen vagon
içindeki harikalar diyarının kapılarını aralarken
aklımdan geçen o düşünce...

birileri hikaye değilde hikayelerin yazıldığı
sarı sayfalar olmalı...

2010/06/21

yep yep

ve günlerdir kötü olan denizz bugün şahanee.. kafam tam düzelmediğinden oda şahane ozaman şahaneleri kavuşturayım ben denize gideyiiim... böyle güzel deniz herzaman olmaz dimi deniz?
ooo yee bebeyiiiim çook mutlu olduuum çoook
deniz güzeldir
deniz hoştur
böyle zamanlarda hayat pek bi güzeldir.

zihin kaçarken

şeffaf olsada,ardını görebilsemde
önümde duran duvarın varlığı hissedilir tatta
ruhumu karıştırmaya yetiyor
kaçıp saklanmak fenere
aslında kaçmak istemem
mutluyum çünkü tahmin edemiyeceğiniz kadar
ama etrafta duran duvarlardan diğer tarafı görmem
fanusa düşen turuncu balığın kaderinden
''çokta farklı '' değil diye fısıldar ardımdan
sonunu göremediğim denizlere bakmak isterim
ardını senin değilde benim hayalimle süslediğim
zaman zaman gelen bu hırçın hal
bunalımdan değil
sizi sevmediğimdende.
ama bazen kaçıp gitmek istiyor insan
birine böyle ağız dolusu seni seviyorum demek
deniz fenerinin büyüsü,dalgaların dansı
bağlasada beni bu yalnızlığa
tanımadığım belki dilini bile bilmediğim,
aynı kasabamın tadında
ama kuytusunda yaralarımı saklamayan
yeni bir başlangıca sürüklenme fikri
pek bi geziniyor zihinde...
...biri gelse tutsa kolumdan,
koşar adımlarla uzaklaştırsa
deniz feneri olan bi kasabada
aydınlanırken lacivert gökyüzü
izlesek dalgaların güneşle yaptığı müzikali
damağımızdaki o muhteşem tatla...

2010/06/19

özlemek

renginle büyüledin içimi.
renk dedim ama
ne mavin mavi ne yeşilin yeşil...
gökyüzü kimsenin üzerinde durmadı böylesine.
bulutların arasından sızan ışık,
aydınlattı bilmediğim duygularımı...
en çok deniz feneri bilir bunu
bide karadenizin hoyrat dalgaları...
adını yazdığımda silen sulara
atılan taştır belki lanetlenme sebebim
yalnızlığı kabullenişimdi gidişin
sanki gelişin olmuştu ya.
kıyıya kendini atan dalga gibi
bıraktın kendini en ummadığım anda
acıtmıştı gelişin bile canımı...
içime çektim en derinime
ama anlıktı mutluluk.
o acıya rağmen kabulümdü her saniyesi...
usul usul kendini çekişin daha fazla yaralarken
tırnaklarının arasındaki et parçaları
sadece küçük bir hatıraydı bendenimden sana.

...kim unutmuş onun canı alan gidişini
kim özlememiş en zamansız anda
kimi yeni dalgalara teslim,
kimi sahile çakılmış kayalardan
üstü biraz yosun kaplı...
unutmak değilde
sadece alışmış artık ruhumuz yokluğa.

2010/06/15

ceza var bu bloga!

bir insanı soğutanlar listesine girdim
bilerek isteyerek yaptım
engel olmaya çabalayabilirdim
olmak istemedim.
hoşuma mı gitti hayır
ama söylemek istedim
tutmak gereksiz geldi
üstüne onun haklılığı
zaman zaman daha ağırdı terazide
kendime yapılmasından hoşlanmadığım birşeyi
bugün birine yaptım
bunu daha öncede yapmıştım,başka birilerine.
bi çimdikte olsa kendime gelmemde etkiliydi
artık bir ceza vakti geldi
sanırım bi süre blogumda yazılar yazmıcam
ne kadar dayanabilirim bilmesemde


artık;
bu insanın yani benim
takıklığından vazgeçmeyi
burnunu sokmamayı
umrudışı konularda sessiz kalmayı
çoktan öğrenmeliydi ama geçte olsa
öğrenmesi gerekli.

anlaşılası güç durumlar

yalnızlığı seviyorum diyip
kalabalıktan vazgeçemeyişinizi
sevmediğiniz yemeği
iştahla yemenizi.
doğrulara sığınırken
yalana olan düşkünlüğü.
cenneti görmek isterken
günahların gökdelenini dikmeyi.
hep aranan olmak isterken
arayan oluşunuzu.
dünyadan şikayet edip
ipini kendi limanınıza bağlayışınızı.
gerçek aşkı isteyip
elimize gelen tüm aşklara kucak açışı.
umrumda değil derken
umrumuzun başında oluşu.
ambalaj önemli değil derken
ilk önce ambalajdaki resme bakışı.
acıyı sevmezken
aslında acı verenlere sığınışı
anlamak ne güç aslında
daha ne çok şey yazabilirdi
yinede yazmayı severken
susmayı seçişimle,
noktalayasım var.
... görüyorum ...
... yapıyorum ...
... gülüyorum ...
... gidiyorum ...

2010/06/14

haykırsam dünyaya

hala cennet arzunuz varsa benim yaşadığım kasabayı bilmiyorsunuz demektir.buda hoşuma gidiyor hepinizin gelip buranın bokunu çıkarma ihtimali çok yüksek çünkü.denize gittim hava kapalı olmasına rağmen muhteşem bi güzellikte.orta yaşta bir iki insan eşliğinde yüzdüm sanırım onlar buruşuk bedenlerini bense yağlarımı gizledim.hatta bikaç hareket yaptım aklımdan geçen anılarla debelendim.küçükken annemin arkadaşı derdi böyle yapınca insanın kiloları gider diye. o aklıma geldi denizin ortasında tek başımayken gülmeye başladım o hareket eşliğinde.şimdi napıyordur bilmem ama iyi bir insandı çok güzel kahkaha atardı. sonra durdum şöle bi baktım.gözlerim bir mavi bir yeşille dans etti içimdeki huzursa çoğu şeyden daha değerliydi.evet hayatımız bazen öyle bir ana giriyorki çoğu şey anlamını yitiriyor ama şunu farkediyorum ben yaşlandıkça artık sorunlar deil mutluluklar daha fazla kafamı oyalıyor.evet bişey söyleceksem durmam genelde sakinimdir ama sinirlenirsem insanı boğabilirim.yinede uzun sürmüyor artık bu duygum.daha çok güzel şeyler uzun sürsün istiyorum.ölüme yaklaşmamıdır bizi buna iten bilmiyorum ama bugün son günümse mutlu ölmek isterim.sokakta yürürken eskiden selam vermekten nefret ederdim şimdi tüm insanları içime doldurasım geliyor.bir şehir düşünün herkes tanıdık bu tabi aşıklar için zor bi durum olabiliyor.benim için pek sorun teşkil etmiyor bu durum çünkü ben bu cennetteki lanetli bir ruhum.insanlar bana bağlanmasın hele ben hiç bağlanmıyım.bağlanırsam çözemiyorum.genelde böyle yazılar yazmayı planlamıyorum ama şu aralar pek bi keyfim yerinde ondan haykırasım geliyor.

pek bi keyflidir

yüzmek güzeldir hep güzeldir
kıyıya vuran balinaları andırsam da
yüzmek iyidir hoştur
hepiniz yüzün
deniz burda olsan
özlediğimi hissettim.

düş içinde düş

yeşille mavi nasılda büyülüyor
uzaktan birbirlerine göz süzüşleri
yanındayken dokunamamak
görsende özlemek...
bir bir çıkardı zihinden anlamı
tenim beyaz ama güneş ruhumu kararttı
belkide çoktan kararmıştı.
yinede insafa gelen rüzgar
ağır ağır hafifletiyor sıcağı
aslında biliyorum güneşten daha yakıcı olduğunu
yinede anlık bir rahatlama için,
bilmiyormuş gibi davranıyorum.
öyle bakmayın
hiç kandırmadınız mı ruhu?
göz yummadık mı bir çok gerçeğe?
karga yaklaşıyor usulca yamacıma
gözlerinden anlıyorum beni umursamadığını
zaten bu hayvanlar beni kaale almıyor
sanki insanlar farklı gibi
sessiz bir gölgeyim ben onu farkediyorum
tabi sarı kedim hariç.
of şu yaz gününde aşk çalsa kapıyı
biri hislerimi koysa poşete getirse geri
versem elimdeki artık hisleri
giderken çöpe bıraksa...
yeni bir ben olsam
heyecanlanıyım falan birini görünce
elim kolum uyuşsun ruhum beyazlasın
biliyorum bu aralar pek bi berbat yazıyorum
ama huzur sarhoşu hislerim karmaşık.
eskiye dönüp yeniye ışınlanırken
jet-lag oldu bedenim.
işin özü aslında mutluyum
üstüne huzurluyum sadece biraz eksiğim
o kadar.

2010/06/13

saçmalama anı

huzura doyan yüreğim
ılık ılık bırakıyor anıları geçtiğim yerlere
bazılarını görmekte zorlanıyorum
çocukken düştüğüm kaldırımlar
hangi köşede ağladığım
hatırlamak güçleşiyor yenilenirken dünya
yenilikler güzeldir aslında
ama benim içimde minik bi sızı
veda etmek istemiyorum herhalde
bebekler büyümüş yerine yenileri gelmiş
aşıklar ayrılmış kimileri kavuşmuş
ne çok şey değişmiş aslında
aynı kalanlara baktıkça daha iyi anlıyorum
bende değişmişim aslında
onuda anladım bi dost sohbetinde
bide şöle baktım çok hızlı sevişiyorsunuz
sanki yetişilecek yerler var
tüketiyorsunuz bedeni
aslında saçmalıyorum ne halt yerseniz umrumda değil
çok fazla umursamaz oldum herhalde
kalbimi öldürmüşüm onuda anladım
zaman zaman duyuyorum yardım sesini
ama hiç koşup onu hayata döndüresimde yok
gidip içesim var baktım saat daha erken
saçımda bikaç beyaz tel daha gördüm yaşlanıyorum
içimi sıkan tek şey torunlarım nerde?
masallar okuyacaktım efsane gençlik hikayeleri
aman neyse saçmalıkta sınır tanımadım
gidip bikaç kulaç atıp kendime geleyim
deniz güzeldir inşallah

2010/06/09

özlediiim yaa

artık evime,kasabama dönesim var.
deniz görüp içime kokusunu çekerken taş sektiremesemde çabalayasım var.
böle canımdan kanımdan insanlar görüp sabahlara kadar sohbet edesim hatta susup onları izleyesim var.
biraya deli düşkünlüğüm olmasada soğuk soğuk şöle 2 bira atıp,dışını soyasım var.
kepazede fruko komalarına girip chetosla bastırasım var.
sabaha kadar dışarda oturasım hatta kafamı güzelleştiresim var.
anneme sıkı sıkı sarılıp kokusuna doyup ,onunla bisiklet turları atasım var.
babamla sehpanın etrafında koşuşturasım hatta omzumda beni çıldırtan yumruklarını hissedesim var.
deniz fenerine gidip içimi dökesim,
playstation oynayıp kendimden geçesim var
herkes ciddi konuşurken geyik yapıp bana sövüşlerini güzel müzik gibi dinleyesim var.
...esim ...esim ...esim daha çok şey var,hadi artık şu zamanın benden geçesi olsun.

2010/06/08

sineğin oyunu

herkesin aksine evet seninle oynayacağım...
tüm bedeninde gezintilere çıkacağım
verdiğim bu rahatsızlığı hissedeceksin
huzuru bulduğunu sandığın
en muhteşem anlarında gireceğim hayatına
uykunun en tatlı yerinde,
hoşuna gitmeyen bir sesle
rüyalarını kesip atacağım.
en sevdiğin yemekten mahrum ederken,
kıs kıs gülüşlerimi duymanı isterdim...
zaman zaman aynı biradan alınan yudumlar
izlemekten keyf alınan filmler...
affetmemi kolaylaştırmayacak.
bi gece duyduğum anahtar tıkırtısı
beklenenin geldiği mutluluğu
yalnızlığın son buluşu.
aklımdan silinmeyen karelerin
tenine dokunan yabancı bir el...
ve bugün sona erecek tüm acılar
her karesini bildiğim bedeninde
son defa usul usul geziniyorum
kokunun değişmesi iyice hızlandırıyor geleni
cesaretim artıyor...
yaklaşmıştım sona istediğimde buydu.
geçmişten kalma bir gazeteydi elindeki
mutlu olduğumu saklayamam
geçmişin güzelliğinde sona geliyorduk
...
duvarda kalmış kaskatı koyu leke
gazeteden akan bir damla...
bu anı belkide anımsamayacaksın.
yinede hayatından silinmeyecek bu leke
ben giderken bu yaşamdan,
seni ölümümle lanetleyen bir oyun başlattım...
acıların başladığında sen anlamayacaksın ama
hayat beni sana hatırlatmaya başlayacak...
...içinde kim olduğu belirsiz bir çığlık
artık çok geç...

2010/06/07

köşe başından çıkan eski yüz

yolda hızla giderken gördüm seni...
her zamanki gibi zamanı yavaşlattın.
öylece kaldım sen giderken
uzun yıllar olmuştu seni görmeyeli
tabi arada aldığım alkolle yanıma uğrayışların dışında
yaşını hala göstermiyorsun
birde bana bak saçlarımda artık daha fazla beyaz var
duymuştum evlendiğini.
arada adın geçiyor,eş dost sohbetlerinde...
yüzüm düşmesin diye çabalarken
susmuş buluyorum kendimi
ne kaldıki söylenecek zaten.
ben kurmadım yeni bir hayat
hala aynı evde yalnızım
arada bizimkilere kaçıyorum
çocukluğumun kasabasına.
hatıralar bastırınca dönüyorum evime
annem evlen artık ,torun istiyoruz dediğinde
aklıma geliyorsun.
baba olmuşsun iki yaz önce,
yanında gördüğüm küçük kız o olmalı
seni andırsada gözleri,annesine daha çok benziyor
seni çok sevdiği her halinden belli
bilirdim bunun sana yakışacağını
bütün çocuklar hayrandı sana
ayrılmazlardı yamacından.
yüzünden anladım mutlu olduğunu
sevindim seni yıllar sonra böyle gördüğüme.
bende mutluyum sen kadar olmasada
kedileri sevmezdim bilirsin
buda değişti herşey gibi
....
sabah beni bekleyen sarı bir kedi var
beni gördüğünde yanıma hızla geliyor
yalnızlığımı onunla paylaşıyorum.
evime almıyorum
özgür olsun istiyorum
sonra sıkılırda benden gidenlerden olur diye.
son kez bakıyorum geçmişe
iyice gözden kaybolmanı bekliyorum
sonra kalp atışlarımı dizginleştirerek
bende ilerlemeye başlıyorum...
...karşıdan acımı alacak biri
işte geliyor sarı kedim
birden kendimi ona annem derken buluyorum
gülmeye başlıyorum.
anne sanırım ben kedi anası oldum...

2010/06/06

suya yansıyan sırlar

yağmur kendini bugün bırakmış,
bütün sırları ortaya çıkaracak
durmak istemiyor...
asfalta düşen damlalar
biliyorlar aslında sonlarının geldiğini
yinede hızlarını kesmiyorlar
bazen göze almak ölümü
beyninden geçen onca sesi susturmak
tek kelime etmeden gitmek
görmek istemesende
seviyorsun onu
o da seni...
gizli yaşadığını sandığın duygular,
o kadar net gözüküyorki burdan.
gözünü kararttığını görebiliyorum
yanından hızla geçerken
bu anın durmasını istediğini,
kalp atışların ele veriyor.
sen vazgeçtin herşeyden...
onun bu sessiz kalışı
canını yakan.
inadında aslında bu yüzden.
oda senin gibi,
sessiz çığlıklar attığını zanneden
uyanık aşık...
uzaktan yağmur birikintisine bakın
nasılda görmeyi beceremediğiniz
bir bütünden ibaretsiniz...
saklamaya çalıştıkça
kandırdığınız sadece ikiniz
rahat bırakın teninizi
her başka dokunuşta
yeni yaralara yer açarak
başka bedenlerde unutmak,
herkeste aynı yüzü görürken
mümkün mü sizce?
...gizlediğimizi sandığımız
belkide gizlemek için çabaladığımız
duygular birikintisi...
ne çok açık ve ortada.
sende düşün sırrını...
bak çoktan sır olmaktan vazgeçip,
yağmur birikintisinde kendini ele verdiğini göreceksin.

2010/06/05

yalnız çınarın sırrı

boyu benden hayli uzun
gözlerimi kamaştırıyor güzelliği.
kollarını anne gibi açmış,sıcacık...
bedenindeki çatlaklar yaşını ele veriyor
bir tarafı hayattan vazgeçmiş
diğer yanı ise sımsıkı tutunuyor.
içindeki sırlar sarmış bedenini...
ben bu sefer onun sırrını merak ediyorum
usulca dayadım kulağımı gövdesine...
- çocuk boşa zaman harcama,
bende bana ait sır kalmadı.
gözlerim çok şey gördü...
artık seçemiyorlar.
bir bir canlarımın gidişini izledim.
sevdiğimin köklerini hissederdim eskiden.
dallarımızla sevişirdik...
ansızın gidişini gördüm.
bak yukarı çocuk!
o yeri belli olmayan kuru dal ondan kalan tek hatıra.
kimseler görüp almasın diye,
sardım dallarımın arasına...
izledim kayboluşunu
onunla birlikte aynı acıyı çekerek...
o vazgeçerken bende vazgeçtim.
bazı anlar oldu küstüm toprağa.
izin vermemesine gidişime...
bu kalabalık yalnızlığa mahkum edişine.
ağaç küser mi toprağa? dedi bir ses...
vazgeçtim...
bazen birileri yalnız kalmalıdır.
hikayeleri tek kişilik olmalı.
evet çocuklarım olmadı...
oysa isimleri bile hazırdı.
birlikte yapacağımız şeyler
hepsi kurulmuştu zihin dünyasında...
mutlu hikayeleri izledim.
uçurtması dalıma takılan çocuğun,
kurtarıcı babasının gelişiyle
bıraktığı mutlu kahkahayı dinledim.
sakladım müzik kutusuna usulca...
zaman oldu dayadım kulağımı ona
kendi kendimi avutmak için...
neyse konuşturma beni daha fazla
yaralarıma sızmasın gün ışığı
...

evet çocuk!
... birileri yalnız hikayeler kurmalı
arada katılıp kalabalığa,beslenip dönmeli inine.
diye fısıldarken koca çınar
damlaları süzülüyordu bir bir köklerine...

2010/06/04

kandırmaca duygular

aşkı biz vurduk zincire
kırdık kalbini...
birden bulduk.
ardından şaşırdık...
herkes görsün istedik
kimse dokunmasın diye kapattık cam fanuslara
saklıyoruz sandık..üstüne inandık buna
saf halini korumak adı altında
kendimizce şekillendirdik..
sonucu sevmedik
çünkü çıkan artık aşk değildi.
aşkı hor kullandık
kayıp gitti avucumuzdan.
bunu bilsekte kandırdık ruhu
varmış gibi davrandık
zamanla yokluğunu hissettik
bazen çok geçti
durduk,sustuk...
bazen ardımıza bile bakmadan koştuk...
aşk yüreğin heyecan hali.
geldiği gibi sever...
aradığında bulamazsa o ilk günü
bağlamak ne çare
görünmez olur duvarlardan sızar gider.

gri bez ayakkabılarım

beniiim gri bez ayakkabılarım
yıprandınız
en fazla sorumlusu benim
ama böyle daha güzelsiniz
önüne damlamış çikilata sosu
topuk kısmından gözüken çorap camı
esiyor serin serin
içim ürperiyor heyecanlanıyorum
evet sizzz utandınız onlardan
evet sizz beni elit kesim olmaktan uzaklaştırdınız
ayaklarımı saklattınız
yenileri için beni zorladınız
yinede vazgeçmedim insanlığa rağmen sizden
benim güzel bez ayakkabılarım
elbet birgün yollarımız ayrılacak
yinede kalbimdeki yeriniz doldurulamaz
aşkların en güzeliydi bizimkisi..
gri bez ayakkabılarımla hayat daha güzel.

2010/06/03

mutluluk kokusu geliyor

müzik kutusundan gelen ses
minik balerinin başı dönmüyor mu?
hava ne güzel bugün.
perdelerden süzülen güneş
ruhuma kadar yolladı sıcaklığını...
ılık ılık akıyor damalarımda mutluluk
hanımelleri ne güzel kokuyor
çektim içime iyice...
çaydanlığım kahvaltı çanlarını çaldı.
ekmekleri kızartma vakti.
bu kokuyu seviyorum
ekmekle tereyağının aşkını izleyip
belki banada bulaşır diye
koca bir ısırık aldım ve
çayımla damağımı mutluluğa yaklaştırdım.
ayaklarımı uzattım
gelinle damadın küre aşkına bakıyorum
gözümü kırpmadan...
sulu kara rağmen soğumuyor kalpleri
mutlu oldukları belli
nasılda güzel gülüyorlar
bende onlara gülümsüyorum
küçük bir iç çekişle...
sonra seni düşünüyorum..
özledim..
sen özledin mi beni?
derken birden vazgeçiyorum...
yanıtını bildiğim sorudan.
kalksam iyi olacak.
bisikletimle bir fener ziyareti yapmak için
güzel bir gün onu farkettim.

iç ses şiddete meyilli!

bazen çok konuşuyorum.üstüne akıl falan veriyorum böle.durup ulen sen kimsin be diyip ağzıma çarpasım geliyo zor tutuyorum.

2010/06/02

masalın son yaprağı kimde?

lanetlenmiş ruhlarız biz
mutluyuz buna rağmen
belki sizden daha çok.
tat alırız her nefes alıştan...
eksiktir birşeyler hissederiz.
tamamlamak için çabalarız bazen
hikayeler başlar..
yeni tarihler,hoyrat aşklar...
bazen çivilenmiş kalpler.
yine de sonu hep yalnızlık...
lanetlenmiş ruhlarız çünkü.
korkarız artık,
eski kahramanlıklarımız gizde
daha görünür adımlar
gitmeyiz artık biri için
geçmiş silinmez hatrımızdan.
aklımızda hep son yaprağı koparılmış masallar.
buna rağmen zaman zaman düşeriz
aşk denilen kuyunun dibine
heybemizde kalan kelimelerle oynamaya başlarız
bu kelimelerle artık yeni cümleler kurmak zor olsa da
bi umutla sarılırız kaleme
belki devrik cümleleri hikayesine katıp
bu laneti bozacak biri gelir
elinde masalın son yaprağıyla..